19 Kasım 2013 Salı

ÖĞLE ARASI



ÖĞLE ARASI
İş yerinde oturarak çalışmanın verdiği yorgunluğu yürüyerek azaltmak istediğimden, bazen öğle saatleri dışarı çıkar yürürüm.
Dört beş sokağı dikine kesen, sadece yaya açık olan sevimli sokaktan, sağlı sollu yıllanmış ağaçların arasından geçerken belediye işçilerinin yenileme çalışmalaranı ara verip dinlendiklerini farkediyorum. Hemen yanından geçtiğim iki işçinin birisi elindeki gazetenin bulmacasını çözerken, ”yukarıdan aşağı, bir tür kumaş, aba” diyerek laf atıyorum. Her iki işçide oturdukları yerden başlarını kaldırıp gülümsüyorlar, onlarla bu şekilde merhabalaşmak hoşuma gidiyor.
Birkaç sokak aşağıda bulunan çıkmaz sokakta simit fırını, bir iki av malzemesi satan dükkan, kafeterya ve benzin istasyonu varken, tam çıkmaz sokağın bitiminde cami yapısından uzak, binanın üzerine asılı Mebusevleri camii tabelası olmasa orada bir caminin varlığından habersiz olacağım.
Cuma öğle yürüyüşlerimde seccadesini, seccade amaçlı örtüleri kolunun altına alıp akın akın yürüyen erkeklerle karşılaşırım. Sokak ortasında, dizlerinin üzerinde oturdukları yerde, çıkardıkları ayakkabılarını yan taraflarına koyarak ibadet yapılması ne derece huzur verir o insanlara şaşarım. Sokak ortasında yürüyenlere, caddeden geçen araçlara aldırmadan, kafeterya kenarında öğle yemeklerini yiyenlerin önünde, benzin istasyonunu pompalarının arasında yapılan ibadete ben anlam veremiyorum. Namaza duran erkeklerin, kendilerini nasıl ibatede odaklayabileceklerini aklım almıyor. Yoldan gelen geçenlere bakanlar, yanındaki ile konuşanlar, elindeki cep telefonu ile ilgilenenler…
Hatta bir keresinde yolda yürürken eski çalıştığım iş yerinden biri ile karılaştım. Tokalaşmak için uzattığım elimi bile tutmadan selamlaştı. Kolunun altındaki seccadeden cuma namazına gittiği belliydi zaten. Bir sokak boyu birlikte yürüdük, olmayan cami avlusuna ayrıldık.  Dönüş yolu olarak kullandığım cemaatin arkasından yerde dizilmiş, dizlerinin üzerinde oturmuş erkeklere göz gezdirirken az önce konuştuğum kişiyle gözgöze geldim. Başıyla selamlayıp gülümsedi bana…
Sadece cuma günleri ile kısıtlamadan, kadın erkek bir arada, kutsal olan mekan içerisinde, en temiz halleriyle, yerlerde değil de kürsülerde ibadet yapılsa olmaz mıydı?

Yener Balta, 31 Ekim 2012

Baharın Getirdikleri


BAHARIN GETİRDİKLERİ
Geçen hafta sonu babamla birlikte dışarı çıktığımızda, yol kenarında gördüğüm ağacı ”baba bak, çicek açmış ağaç” diye heyecanla,
ilk defa bu bahar gördüğüm baharın müjdesini, ona müjdeledim. Pek fazla dışarı çıkmayan babam da, benim göstermemle o güzelliği gördü.
“Ne güzel, bahar gelmiş işte” dedi gülümseyerek. “Ağaç nerden almış ismini bilir misin?”
diye sordu? “Ak ak açmaktan” diyerek bana sorduğu soruyu kendisi cevapladı.
” ‘K’ harfi yumuşayarak ‘ğ’ olmuş” dedi.
“Biliyor muydun bunu?” diye sordu.
“Hayır, bilmiyorum” dedim.
Gülüştük…

Yener Balta, 23 Nisan 2012

Hurdacı ile Sohbet

HURDACI İLE SOHET
İş yerinde, öğle yemeği sonrası pencereden dışarı bakmak yetmediği için, sokağa çıkıp gezinmek istedim. Puslu, soğuk, karanlık kış günlerinden sonra, güneşin parlaklığı, kuşların cıvıltısı, ağaçların çiçek açması baharı müjdeliyor bana…

Bulunduğumuz sokağın biraz yukarısında düşüncesizce sağlı sollu bırakılan arabaların, belediyeye ait kamyonun geçmesine mani olduğundan sokakta yaşanan haraket dikkatimi çekiyor.

Yukarıdan gelen el arabalı hurdacı, “geçemedi kamyon, bırakıp gitmişler arabalarını” deyip, benimle paylaşıyor yukarıda yaşanan sorunu…
“Var mı evde bana verebileceğin birşeyler bacı” diyor.
“Yok, benim iş yerim burada” diyorum.
“Ha başka yerden geliyorsun sen o zaman?” diyor.
Yan tarafta duran çöp bidonununa atılmış bebek arabasının tekerlekli iskeletini alıyor. Çöp bidonunun yanına bırakılmış poşetlerin içerisindeki giysileri seçerek, kendisinin işine yarayacakları arabasına savuruyor.
Arabasında  bulunan kağıtlar, demir parçaları, naylonlar, cam ve tenekeleri göstererek, “Kilosunu kaçtan veriyorsunuz bunların?” diye soruyorum.
Dünden sohbete hazır olan hurdacıyı, sararmış dişleri arasından çıkan kelimelerini anlamak için zorlanarak dinliyorum. Sorumu cevaplamadan önce, “çok pis bu işler, çok!..” diyor. Pis olan çöpten topladıklarından çok, kendi gibi bu işleri yapanlar arasında yaşananları kastederek, “geçen üç kişiyi öldürmüşler!” diye dertleniyor.
Uzuyor da uzuyor konuşması, dediklerinden hiç birini anlamıyorum. Yokuş aşağı duran el arabasını tutmak için güç sarfettiğinden, “hadi sizi işinizden alıkoymayayım, hayırlar ola” diyorum.
Sohbeti pek bırakmak istemesede ”eyvallah” diyerek ayrılıyor bulunduğu yerden…
Yener Balta, 20 Nisan 2012