18 Nisan 2015 Cumartesi

MENEKŞELER

MENEKŞELER

Bakanı gittiğinde ardından ağlar mıydı çiçekler? 
Ağladılar!.. 
Tıpkı benim gibi, tıpkı sevenleri gibi... 
Ağladıkları yetmedi, gün gün soldular, can suyu yetmedi, kurudular. 

Uzun süre yas tuttu o mutfak penceresi!.. 
Hiçbir çiçeği kabul etmedi o pervaz...

Sıra sıra küçük saksılarda renk renk sıralardı annem menekşelerini... 
Alı, moru, beyazı... 
Sabah güneşinden sonra "günaydın" derdi onlara sıcacık... 
Konuşurdu onlarla.
Anlar mıydı çiçekler söylenenleri? 
Sevgi sözcükleriyle coşarlardı, yarışırcasına... 

Gelen giden pek severdi menekşelerini,
Gözü kalırdı beğenenlerin, nazar değecek diye titizlenirdi. 
Nazara inanırdı annem! 
Benim de olsun diyenler yaprağından aldıklarında, canından can koparırlardı annemin. 
Çok severdi menekşelerini...

Denedim olmadı üzerine annemin!
Arkadaş olsunlar dedim biri bile kök salmadı toprağına, 
İnatlaşırcasına...
Kuru ayaza, kızgın güneşe, esen rüzgara,
Dayanamadılar...
Hele ki yokluğuna, acısına hiç...

Annem olmasa da yeni gelen mor menekşeyi kabul eder miydi o pencere, o pervaz..
Güneş selamlar mıydı sabahları...

YENER BALTA, 17 Nisan 2015

15 Nisan 2015 Çarşamba

HIRSLARIN DANSI


Hırsların Dansı


Hırs, hakkı olmayanı istemektir. Hırslı olanın gözü açtır, doymak bilmez isteklerin emri altına girmiştir. İhtiraslı olan kişi tutkularındaki aşırılıklar yüzünden, benliğine dur diyecek cesareti kendinde bulamaz. Uzak düşünce ve uzağı görme yetenekleri felç olmuş gibidir. Kendi dertleri yüzünden etrafını ve daha uzakları göremez. Haris kişinin yüzü dost, gönlü haindir. Gözünün gördüğü her şeyi egemenliği altına almaya çalışır. Gönlü hep başkalarından daha yükseklerde uçtuğundan, en ufak bir alçalmada hırsını yenemez.
Hırs, hakkı olmayanı istemektir. Hırslı olanın gözü açtır, doymak bilmez isteklerin emri altına girmiştir. İhtiraslı olan kişi tutkularındaki aşırılıklar yüzünden, benliğine dur diyecek cesareti kendinde bulamaz. Uzak düşünce ve uzağı görme yetenekleri felç olmuş gibidir. Kendi dertleri yüzünden etrafını ve daha uzakları göremez. Haris kişinin yüzü dost, gönlü haindir. Gözünün gördüğü her şeyi egemenliği altına almaya çalışır. Gönlü hep başkalarından daha yükseklerde uçtuğundan, en ufak bir alçalmada hırsını yenemez.
Hırslı insanın tövbesi, hırsını tahrik edecek bir şey görünceye kadardır. Gözünü bürüyen hırs, onun doğru düşünüp doğru karar vermesini engellediğinden evreni at gözlüğüyle değerlendirmek zorunda kalır. Bir işe girişmeden önce sonunu düşünecek kadar bile kendine fırsat tanımaz. Gördüğünü, aklına geleni hemen ister. Bunun için yerine göre aşağılanmayı bile göze alır. Karga olduğunu gizleyerek kendini bülbül gibi de besletir. Çoğu kere dil ustası fakat iş hastasıdır; çalışmak işine gelmez, kendi akıl ve düşüncesinin herkesten üstün olduğuna inanmıştır. Aynı zamanda başkalarını sömürme ustasıdır.
Hırslı insan, kurtla beraber kuzuyu yedikten sonra, koyunla birlikte kuzunun yasını tutmayı da becerir. Akıttığı göz yaşları timsah göz yaşlarıdır. İnsanları şah damarından vurmak en sevdiği oyundur. Şeytandan ders aldıktan sonra, ona yol göstermeyi de öğrenmiştir. Terbiyeli maymun gibi davranarak, beklenmedik bir anda düşmanını zehirli yılan gibi sokup öldürür. Dün dost, bugün tanıdık olmayı çok iyi becerir. Kıskançlık ve hırsı, ona bu dünyada rahat yüzü göstermediğinden, o da başkalarına komplo kurma eylemlerinin yöneticisi olur. Kardeşinin saadet ve mutluluğunu kıskanacak kadar adileşmeyi erdemden sayar. Başkalarına verdiği öğütler, tohumsuz sözdür. Dünyaya kötülük satmak için gelmiş bir görevli gibi davranır. Çok çabuk duygudaş olduktan ve karşısındakinin dil kodlarını öğrendikten sonra, başkalarını iğnelemek ve sokmaktan çekinmez. Ahlak yoluna iğne alarak girip, çuvaldız olarak çıkan haris, şeytana bile külâhı ters giydirecek iş içinde işler, oyun içinde oyunlar çevirme ve oynama ustasıdır. Hırsı, ona her türlü dansı yapmasında yol gösterir.
Gül ağacına bağlanmış köpek gibi, bulunduğu yere yakışmayan biridir. Öfke ile yüzünün sararması, yaptığı işten sonra yüzünün kararmasının sadakası bile olamaz. Hırsından dolayı bulanan aklıyla güçlü olduğunu kabul ettirme derdine düşer. Kendinde olanlarla hiç yetinemez. Komşunun civcivi ona tavuk, tavuğu kaz gibi görünür.
Hırslar, akılla desteklendiğinde, kişi gönlünün isteklerini yerine getirebilir. Hırs fazla, akıl az olduğunda ise, gülünç durumlar, trajik olaylar cereyan edebilir. Aklın kontrolündeki hırs, insanlık ve toplum için faydalı olabilir. Aklın kontrolünden kurtulan hırs, sahibini rezil eder. Onu ahlâken zillete düşürür. Niyet ve maksadını gerçekleştirebilmek için, her yola başvurabilir, müstahak olmayanlara iyilik yapar görünüp, yoldaşlık etmeye çalışır. Kendini alçaltmaktan çekinmez. Rekabet etmekten çok hoşlanır. Kendisiyle yüzleşmekten çekinir. Bu sebeple başkasının meramının gerçekleşmesine engel olmak için elinden geleni yaparak kendi çıkarını temine çalışır. Arkadaşlarına üstünlük sağlamak, en büyük dileğidir. Bütün işi gücü, onlara üstünlük sağlama çabasıyla yanıp tutuşmaktır. Aciz durumlardan yararlanarak arkadaşlarına sözlü ve fiili hakaretlerden çekinmez. Hiç bir delile dayanmadan kötü zanla onları suçlandırmaktan hoşlanır. Düşünce ve inançları dedikodu, fitne ve fesatla doludur. Erdemlilik, bilgi ve beceri alanında başkalarına örnek olmaktan korkar. Elini verenin alınca, kolunu bırakmaz. Yerine göre batıl ve yanlış çıkarımları bile doğru diye pazarlamaya kalkar. Kendi maksadını, arzusunu başkalarının maksat ve arzusuna tercih ederek yaşar.
Rekabet toplumu bu tür insanlara hayrandır. Onların bencilliklerini kutsayan rekabet toplumu bir yerde kendi kuyusunu da kazar gibidir. Rekabet toplumunun uzmanları kendi düşüncelerinin başkalarınkinden aşağı olduğunu kabul etmeye hiç de gönüllü değillerdir. Karşılarındakini “benden ne kadar fazla biliyorsun?” diyerek susturmak çok hoşlarına gider. Kişisel sorumluluk ve hırslarıyla ortaya çıkan düşüncelerinin doğru ve herkes için yararlı olduğunu ileri süren demagoglar olarak etrafta boy gösterirler. Bireysel, toplumsal, evrensel, siyasal vb. gerçekliğin çarpıtılmış algılarıyla yorumlamaktan da zevk alırlar. Bulundukları kurumun, diğer insanlardan, genel amaçlardan ve bu amaçlara ulaşmak için gerekli ilkelerden oluştuğunu bilerek, olağanüstü bir insan modeli olarak kabul edilmek isterler. Yoksa kurum bile onlar için bir araçtır. Kuruma bağlılıkları hırslarını tatmin edinceye kadardır.
Toplum içinde daima baş aktör olmak isterler. Figüranları aşağı görürler. Altın kalpli insan rolünde oynamayı her şeye tercih ederler. Oysa görünüşteki altın kalbin dışında taş gibi katı bir erkek gizlidir. Kibir ve ihtirasları yüzünden intikam, şehvet, isyan, ikiyüzlülük, kontrolsüz ve dizginlenemeyen arzulara geçit vererek kendi üstünlük ve rahatlarını herkese kabul ettirmekten hoşlanırlar. Hırslarını doyurma ve çıkarlarını gözetirken, bazen beklemedikleri veya önleyemedikleri acımasız sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalabilirler.
Rekabet toplumunda hırslı liderler de zaman ve mekân koşullarının dışında hareket edemez. Önemli olan doğru zamanda, doğru yerde, koşulların uygunluğu içinde bulunabilmektir. Olayları görmek istediği gibi görüp değerlendirdiğinde, çarpıtılmış algı ve yorumu başına iş açabilir. Anlık hevesler, maymun iştahlılık vb. davranışlar, ihtirasları yolundan çeviremez. Rekabet toplumu, kendi çıkarı için çok çabuk gelişip değiştiğinden, hırslı olanların da bu değişime göre kendilerini ayarlayabilmeleri gerekir. Hırslı insanlar, başkaları üstünde gereğinden fazla etki sahibi olmak isterler. Hatta bu istekleri, kıskançlık ve haset duygularını daha da artırır. Hırslı insanlardan oluşan guruplarda öfke, hiddet, dargınlık, kıskançlık, açgözlülük, ikiyüzlülük, düzensizlik ve şiddet eğilimleri daha çok görülür. Bu guruplarda tutkular, akıl üzerindeki baskıları iyice artırır. Sanki bir cahiller ordusu kurulmuş olur. Kurnazca söylenen yalanlar, yanlış yönlendirmeler boy göstermeye başlar. Hırslı insanların ortaya koydukları dansı seyretmek gerçekten hayret verici ve çok şaşırtıcıdır.
Tarih, hırsları yüzünden hem kendilerini hem toplumlarını felakete sürükleyen insanların örneklerini sunuyor. Kontrolsüz hırs, dizginsiz at, freni patlamış otomobil veya kamyon gibidir. Eğitim, aklı disipline ettiği gibi ihtirasları da dizginlemeyi amaç edinmelidir. Mevcut insanlardan daha iyi ve daha kaliteli insan yetiştirmeyi hedefleyen eğitim kurumları, akıl, tutku dengesini sağlayacak uygulamalara da önem vermelidir. Bireysel ahlâk alanında geçerli olan değerler, toplumsal, siyasal, evrensel vb. alanda geçersiz olabileceğinden, bu alanları da göz önünde tutan bir eğitim yaklaşımına ihtiyacımız vardır. Türk’ten daha iyi bir Türk yetiştirme ülküsünü gerçekleştirmek için eğitim sistemimizi bir daha gözden geçirmeliyiz.
Eğitim, yeteneksiz insanlarda yetenekler oluşturacak bir simya değildir. Eğitim amaç uzmanları kadar, araç uzmanları da Türk’ün iyiliğini istediklerini davranışlarıyla göstermelidir. Türk toplumunun ortak iyilik ve çıkarları için çok çalışan insanları bu millet unutmaz. Topluma şiddet için şiddet ve terör fermanı çıkaranlar veya buna alet olanlar, toplumun huzurunu istemeyenler, hırslarını başkaları yardımıyla tatmin etmeye çalışan hizmetlilerdir. Nefsi körelterek, çile odalarına girerek, dua ederek iyi insan olunmaz. Çağımız girişimci, atılgan, cesur, çalışkan, hareketli, cömert ve kahraman insanlar istiyor.
Hırslı insanlar, dost guruplarda da hizip oluşturur, gurubun hizip başları olurlar. Düşman guruplardakilerle işbirliği bile yapabilirler. Çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri için herkesle ve her gurupla ilişkiye girmekten hoşlanırlar. Bir çeşit bukalemundurlar. Her renge, her boyaya girebilirler. Tarihin kanunlarını görmezden gelirler. Tarih mahkemelerini inkâr ederler. Başkalarının husumetini tahrik etmemek ve onları gücendirmek için palyaçoluğa bile razı olurlar.
İnsanların hırslarını tahrik ederek milleti kargaşa ve şaşkınlığa iterek çıkar sağlamaya çalışanlar, kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşeceklerdir. Kontrolden çıkan öfkeyi durdurmak çok zordur. Farklılıklar içindeki birliğimizi bozmak isteyen muhterisler gereken cevabı alacaklardır. Hırs bombası ellerinde patladığında, yaptıkları dansın ne olduğunu o zaman anlayacaklardır. Türklük bilincini yozlaştırmak isteyenler, bu bilincin sağlamlığı ve örgütlenme başarısı karşısında yenilgiye uğrayacaklardır. Dünyayı yorumlayıp değiştirmek değil, değiştirip dönüştürüp yorumlamak önemlidir. Uzanılmayacak yere uzanmaya çalışmak değil, yapabileceği kadarını yapmak gerek... Doğru olan ne ise, onu yapmalı, hırsları zihnen öğrenerek sorularla ezip, aklın kontrolü altına vermeliyiz.

Hırsların ve muhterislerin dansı, hayra alamet bir dans değil. Bu dans, sonucunda verilen emek, harcanan zaman bakımından elde edilen başarı, dans edene pahalıya patlayan bir başarıdır. Esas olan akıl-hırs dengesinin yapı ve işlevlerini bağlamlara göre kurabilmektir.

Prof Dr. Ali Osman Özcan
www.ufukotesi.com

14 Nisan 2015 Salı

Mazeret Üretim Fabrikaları




Mazeret Üretim Fabrikaları


Mazeret ileri sürmek, amaca ulaşmamış veya ulaşamayacak olan davranış için sebepler bulmaktır. “Aklımızın mazeret bulmak için sonsuz imkanları vardır.” sözü de sebeplerin sonsuzluğuna işaret eder. İleri sürülen sebep ne kadar yanlış muhakemeye dayanırsa da yapılan eylem ve etkinlik için davranışlara yüklemleme yapılır. Bir işin gerçekliği ve sonucu hakkında temelsiz temellendirmeler yapılmaya çalışılır. İşin yapılması veya terki konusunda görev ve sorumlulukların gereğini yapmamak için sudan sebepler ileri sürmek, gayret yerine zihni tembelliği tercih etme anlamına gelir. Yalandan gerçeklik uydurmadır.
“Mağlubiyet mazeret kabul etmez.” sözü ise başarısızlığın, yenilgilerin sorumsuzluğunu cesaretle kabul edebilmenin önemine gönderme yapar. Mazeret bir amacın, maksadın gerçekleşmesini sağlamak için elden gelen çabanın sarf edilmesi yerine söz ustalığını tercih ederek iş hastası olmak, görevi yapmak yerine diline yüklenmeyi ifade eder. Başarısızlık ve yenilgiler karşısında gerçeklikle yüzleşme yerine sahte gerçekliğe sığınmayı benimsemektir. İradi olarak görev ve sorumluluğu canı pahasına yapma yerine, yapmamak için sahte gerekçeler bulma çabası içinde bulunmaktır. Görev ve sorumluluğun ortaya çıkaracağı sıkıntı, acı ve ıstıraplara katlanmamak için yan çizmeyi amaç kabul etmektir. Benliğimi korumak için başarısızlık, yenilgi ve üzüntüleri hafifletmek amacıyla teskin edici çareler ve nedenler arama çabasıdır. Tembelliği, işten kaçmayı akıl silahıyla donatmaya çalışmaktır. Emir ve buyrukların gerektirdiklerini savuşturma için sebepler üreterek sonucundan kaçınmayı akıllıca bir davranış olarak sunabilme becerisidir. Yaptığı ve yapacakları hakkında başarısızlığı ve yenilgileri kendi dışındaki sebeplerle açıklama yoludur.

Bir işin sorumluluğunu almak yerine, sorumluluğu başkasının üzerine atarak keyif çatmak istemektir. Mazeret üreten insanları bu çerçevede çok kolay tanıyabiliriz. Hal ve hatır sormaya gitmeyip de işlerinin çokluğunu ileri sürenleri, kadir ve kıymetlerini azaltıcı davranışlar yapıp da yaltaklananlara, düşman olup da dost olduğunu iddia edenleri, bile bile görev ve sorumluluktan kaçanları, koca yalanlar söyleyenleri hepimiz biliriz. Mazeret, bir görev ve sorumluluğun yapılmasındaki bir eksikliği belirtme iken, kasıtlı olarak başkasını aldatmaya yönelik bir davranışa kolayca dönüşü verir. Bazıları da kuruntu ve kuşkularını mazeret olarak ileri sürüp işin yapılmasını engelleyici bir tutum sergileyebilirler.

Aşırı mazeret gösterenler, tembellik zehriyle zehirlenmiş tilki huylulardır. Kendilerini akıllı zanneden, fakat akıllıca davranmayan tembellerdir. Mazeret bazen birisi aleyhinde gizlice kötüleyici bilgi verilerek de gösterilir. Bu gammazların çok iyi bilinmesi gerekir. Başkalarını çekiştirmekten hoşlananlar işlerini aksatınca, binbir dereden su getirerek çok çalıştıklarını da ispat etme derdine düşerler.

Toplumumuz mazeret üreten insanlarla değil, iş üreten ve çalışkan insanlarla insanlık alemindeki saygın yerini alabilir. Gerçek özür ile sahte özrü birbirinden ayırt edebilecek nitelikte, çalışkan ve dürüst insanlara ihtiyacımız vardır. başarısızlık ve yenilgilere kılıf uydurmaya çalışanlar yerine, görev ve sorumluluklarını canları pahasına, alın teri pahasına yapmaya çalışanları yüceltelim. Köşe dürümcülere pirim vermeyelim. Tembelliklerine tembelce sebep bulanlara da gülüp geçelim. Mantık oyunuyla kendini akıllı zannedenlere de acıyarak bakalım... yaptığı işin sonuçlarıyla ilgili olarak bilgi, beceri, yetenek, ehliyet ve dirayetlerini ortaya koyarak açıklayanlarla işin zorlukları, şanssızlık, hastalık ve imkânsızlıkları sebep olarak gösterenleri iyi tanıyalım.

Aldığı görev ve sorumluluğu “başüstüne” diyerek yerine getirmeye çalışanlara “ama efendim, lâkin efendim, nasıl olacak efendim” diyenleri iyi ayıralım. Görevini “görev şehidi” olma inancı ve aşkıyla yapanlara saygı duyalım. Oyun adavet edilen gelinin yaptığı gibi “yerim dar, yerim dar” diyenlerin başkalarına vereceği bir şey yoktur. “Rabbena, hep bana” demek, “benden kimseye fayda yok” demektir. Bu huyda olanlar başkalarının sırtından geçinmeye alışmış, verici olmayan hep alıcı ve bağımlı kişilerdir. Güçleri, güçsüzlüklerindedir. Mazeret üreterek iş ve sorumluluk kaçkını olduklarını gizleyen bu insanlara, uyudukları bu mazeret denizinde “güle, güle” diyelim...

On kişi bir yumurtayı yerine sağlam ulaştıramadığında, her biri bir mazeret bulacaktır. Gönülsüz köpeğin ava gitmediği gibi, mazeret üretenlerin de işin, görevin gereğini ifa ve icra etmemek için bin dereden su getirirler. Bu mazeret üretim fabrikalarının, toplumun geleceğini tehdit ettiğini ve tehlikeye attığını söylemek de gereksiz... İş ve görevi yapmamak için her türlü kul uydurmaya çalışmanın da anlamı yok... kulp uydurma ustalarının ahlâki bir kişiliğe sahip olup olmadıklarını sorgulamak gerek... vicdani olgunluğu olmayan, vicdanındaki değerlere de kulp takmaya hazır bir kişiliğin örnek alınacak neresi vardır ki!... iş ve görevlerin yapılması hususunda nutuk atmaların, iş ve görevlerini nasıl yaptıklarını gözlemlemek yeter de artar bile... Lakırdı şampiyonları ile gerçekten çalışanlar arasındaki ürün kalitesine bakalım...

Prof Dr. Ali Osman Özcan

Ufuk Ötesi, Köşe Taşı