ANI HIRSIZI
Anı hırsızı koydum adımı. Dosyalarını, kitaplarını pek de
emin olmasa da acabasıyla bana bırakıp gitse de sanki özel eşyalarını
karıştırıyormuşum gibi hissediyordum kendimi.
Babam biri yapamasa diğeri yapar umuduyla yapacağına
inandığı kişilere kendisi için o zaman neyi ürettiyse ve kendisi için önemli
konu ne ise birer kopye çoğaltıp vermiş. O kendisine yakın hissettiği kişilere…
Bir iki tanıdığı; bundan sonra madem sen ilgileniyorsun
diyerek, babam tarafından emanet edilmiş dosyaları bana teslim ettiler. Eminim
çok da hafiflediler!.. Böyle bir yükün altında ezildiklerini tahmin ediyorum.
Yoksa babamın gidişinin ardından bir yıl içerisinde bana teslim etmezlerdi.
Onlar için o dosyalar yüktü, sorumluluktu, yerine getirilecek bir
zorunluluktu!.. Evde, tozlanmış bir köşede durması bile onlar için bir
meşguliyetti. O yükten kurtulup hafiflemiş olmalıydılar. Bazılarını elden,
bazılarını da kargo ile teslim almıştım.
İlk merakım, bu dosyaların babamla birlikte basmış
olduklarımızdan olup olmadığıydı. Merakımı yenmek için gelen dosyaların başına
geçtiğimde kendimle hesaplaştım. Duygulanmak ağlamak yok dedim. Sözümü
geçirebilecek miydim kendime!.. Uzun uzun baktım. Her dosyanın bir kapağı vardı
çıktı olarak. El yazısı ile notları, gazete küpürleri, fotokopiler, gelen
yazılar, yolladıkları, yazdığı asıl konular…
İçlerinden birinde durakladığımda kendisinin, yazar, şair
sıfatlarını taşıyan gençlik arkadaşıyla bir dosya dolusu ve ekte birbirlerine
yolladıkları, kendi yolladığının da birer kopyasını tarih sırası ile
dosyalamıştı.
Bu ne güzel bir disiplindi. Her zaman hayran kaldığım
özelliklerindendi babamın. Bir mektubunda, “neden seninle yazışıyorum” deyip
açıklamıştı. “Yazarsın ne de olsa, beni anlayan, benim dilimde konuşansın”
demişti. “Yazılarımı yanıtsız bırakmayacağını biliyorum, geç de olsa
yanıtlarsın” demişti. Yazarak besleniyorlardı birbirlerinden. Aziz Nesin’in şu
sözü aklıma gelmişti o satırları okurken. “Yaza yaza yazar olunur “ demiş, çok
da doğru söylemişti. Çünkü neyi çok yaparsa o konuda gelişiyor insan. Kimi
mektuplarında farklı şehirde oldukları için, kimin çözülecek bir işi varsa,
diğeri diğerinden rica etmiş. Kırgın olduğu bazı arkadaşlıklarına aracılık
etmiş. Arayı bulmuş babam. Dostluklarını, mektuplarında öyle güzel
dillendirmişler ki ifade edilemeyen mutluluğu yazıya döküp paylaşmışlar.
Heyecanlara da rastladım satırlarında. İyisiyle kötüsüyle satırlar zincirleri
olmuş dostluklarında…
1977 yılında “Sevgili Yener Kardeşim” diye benim adıma gelen
ve bana hitaben daktilo ile yazılan bir mektubu bulmanın heyecanı ve şaşkınlığı
ile bir çırpıda okudum. Ben de, bana gelen mektupları şu yaşıma kadar saklamış
olsam da, daha küçük olduğumdan babam bana gelen bu mektubu dosyasında
saklamış.
İlerlemiş sayfalarda mektuplara ek olarak arkadaşının bir
çocuk öyküsüne rastladım. Çok da hoşuma gitti. Geri kalan mektupları da hızlıca
gözden geçirdim.
Babamın çoğu arkadaşlığını ben devralmıştım. İki bilgenin
dosluğunu asla başaramazsam da hatır amaçlı haberleşirdik kendisiyle…
Biraz geç sayılacak bir saatte kendisini aradım. Rahatsız
ettiğimi düşünerek aradığımı söyledim. “Senden hiçbir zaman rahatsız olmam.
Araman beni her zaman mutlu eder. Yeter ki ara rahatsız olayım…” Yazıları kadar
sohbeti de tatlı olan arkadaşı ile konuştum. “Sizinle olan mektuplaşmalar adlı
dosya şu an elimde… Satırlar arasında “anı hırsızı” hissettim kendimi. Ne güzel
şeyler paylaşmışsınız satırlarınızda. Hayran kaldım, özendim…”
Kendisi babamın ne kadar prensipli olduğundan bahsetti. “Ben
onun kadar olamadım…”
“Sizi neden aradım biliyor musunuz?” dedim.
“Mektuplarınız arasında bir de çocuk öykünüzü yollamışsınız.
Bir kopyasının sizde olmadığını düşünerek size yollamak isterim” dedim.
Hala çocuk öyküleri yazdığı ve daha birkaç hafta önce yeni
çıkan çocuk öykü kitabını satın alıp okumuştum. O öykünün dosyalar arasında
kalmasını istemedim. Çok sevinmişti kendisi. Bekleyeceğim demisti. Sohbet
uzayıp gitmişti.
Tıpkı babamla olan sohbetleri gibi, yeni projeler üzerinde
çalışılan konular, yazı olarak olmasa da telefonda paylaşmıştık.
Yaşının ileri oluşundan dolayı emanet dosyaları için
kendisine sitem etmemin bir anlamı yoktu…
Yener Balta, 1 Nisan 2017