9 Kasım 2012 Cuma

BİLİYOR AMA UYGULAYAMIYORSAK...



BİLİYOR AMA UYGULAYAMIYORSAK...

Hayatımızı daha doyumlu bir hale getirmek için her gün yeni bir şey öğrenmenin önemini hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz şey ise, sadece öğrenmenin yetmediği.
Bazen okuduğumuz ya da duyduğumuz şeylere “Ya ben bunları zaten biliyordum” dediğimiz olmuyor mu? O an yeni bir şey öğrenememenin hayal kırıklığını iliklerimize kadar hissediyor


uz, değil mi? Tam da bu duyguyu yaşarken şöyle bir dönüp geçmişe bakmakta yarar var. Büyük olasılıkla ilginç bir manzara ile karşılaşacaksınız. Evet, o ana kadar öğrendiğimiz birçok şey var ama kaçını hayatımızın bir parçası haline getirmişiz? Kaçını uygulamışız, kaçını da zihnimizin gardırobuna asıp bir süre sonra varlığını bile unutmuşuz?

Yağmurdan korunmak için satın aldığım şemsiyem evdeki dolapta durduğu sürece beni yağmurdan koruyamaz. “Şemsiyem var ama hâlâ neden ıslanıyorum, anlamıyorum” demeyiz örneğin. Ama nedense bu somut gerçeği soyut araç gereçlerimize uyarlamıyoruz.

Örneğin alçak gönüllülüğün, anlayışın, etkisel davranmanın, empatinin ya da özsaygının ne olduğunu biliyoruz ama bu bilgiyi zihnimizden yüreğimize taşıyamadıysak tüm bunlar hayatımızda tezahür edemiyor bir türlü.

Mükemmeliyetçiliğin, kibrin, aşağılık kompleksinin, tepkisel davranışın ya da özsaygı eksikliğinin ne olduğunu biliyoruz hatta için için onlardan nasıl özgürleşeceğimizi de biliyoruz ama nedense iş uygulamaya gelince bir türlü harekete geçemiyoruz.

Eh doğal olarak aynı iletişim sorunlarının içinde bocalamaya devam ediyoruz ve birilerinden bize reçete sunmasını bekliyoruz.

Bildiğim bir şey varsa o da şu: Öğrendiklerimizi zihnimizin gardırobuna astığımız sürece hayatımızda hiçbir değişiklik olmuyor. Ama alıp bir bir uygularsak elde edeceğimiz doyum inanılmaz.

Hayatımızdaki sorunlar bize kocaman geldiği için çözümlerinin de kocaman ve hatta imkânsız şeyler olacağını düşünüyoruz çoğu kez. Küçücük çözümlerin, peş peşe dizilmiş minicik adımların bizi o kocaman çözüme götürdüğünü ancak deneyimleyerek öğrenebiliyoruz.

Her hafta bir konu seçelim mesela ve sadece o konuya odaklanalım, uygulayalım, sonuçlarını deneyimleyelim. Kaybedecek ne var ki?

Ama kazanacak çok şey var!

Bu anlamda kendimize soracağımız birçok soru var, sadece en basit birkaç tanesini birlikte örnekleyelim mi?

- (Olumlu düşünmenin yararlarını biliyorum) Peki gün boyu ne tür düşünceler geçiyor zihnimden? Olumlu mu? Olumsuz mu?

- (Suçlama ve mazeretin beni bir gram geliştirmediğini biliyorum) Peki gün boyu ağzımdan çıkan sözler yapıcı mı, yargılayıcı mı? Ya da sıkça birilerinden ya da bir şeylerden şikâyet mi ediyorum?

- (Yaşadığım bir sorundan özgürleşmek için çözüme odaklanmam gerektiğini biliyorum) Peki hangi sıklıkla o sorunun içinde sıkışıp kalıyorum?

- (Empatinin ne olduğunu biliyorum) Peki ben empatik davranıyor muyum? Yoksa öncelikle bana empatik davranılmasını mı bekliyorum?

- (Özsorumluluğumu almanın özgürleştirici gücünü biliyorum) Ama kendimi sıkça sorumluluğumu bir başkasına devrederken mi yakalıyorum?

Bu soruları sayfalarca uzatabiliriz, yeter ki cevaplarını dürüstçe verelim.

Başkalarına verdiğimiz aklın yarısını kendimize versek inanın çok şey değişir.

Çok sevdiğim bir sözün de dediği gibi: Biliyor ama uygulamıyorsak henüz biliyor sayılmayız…

Haydi kendimize koçluk yapalım, bol bol cesur sorular soralım ve bildiklerimizi tarafsız bir bakış açısıyla gözden geçirelim. Bakalım gerçekte bildiklerimiz ne kadarmış?


Dilek Kökter
www.kuraldisidergi.com