5 Mayıs 2013 Pazar

BABAMIN KİTAPLARI

BABAMIN KİTAPLARI

Hep yazıyorum ya hani; Yenimahalle'deki evimizi... Bende fazlasıyla
izleri  olan... Neyse ki ben üniversiteden
mezun olduktan sonra taşındık oradan... Ama anıları kaldı bende,
hafızamdan silemeyeceğim kadar!..

Şu an bile gözümde öyle net canlandırabiliyorum ki; misafir odamız,
oturma odamız ve yatak odası olan o küçücük odamızı... O odanın
kapısının tam karşısında bizimle birlikte Antep'den göçen koltuk...
İşte o koltuk, babamın evdeyken oturduğu koltuk, evimizdeki tek
koltuk!..

Annem, "o misillim ceviz koltuk takımı, senin kitapların yüzünden
kamyona  sığmadı" der dururdu sık sık babama... Üzülürdüm!.. Annemin
kazancı ile aldığı koltuklarının orada kaldığına, onun üzülmesine...
Bir kadın için ne kadar önemlidir evinin eşyası, hele ki koltuk
takımı, şu yaşımda daha da iyi anlayabiliyorum annemi...

Bir o kadar da babamın kitapları!.. Babam için çok çok önemli olan.
"Fare gibi her gün bir bir taşırdı kitap!" derdi annem. Hep kızardı
babama çok kitap aldığı için... Gururlanırdım, özenirdim babamın
kitaplarına... Önce kitaplar demiş babam, evimizin eşyaları
kamyona yüklenirken. Sanki batmakta olan gemiden önce yaşlılar ve çocukların
kurtarılacağı gibi...

İlkokulda derslerime babam yardımcı olurdu. Evdeki öğretmenimdi. Hangi
ders olursa olsun babama sormam yeterliydi. Hemen cevap verir, uzun
uzun anlatır, öğretirdi. Yetmedi, kütüpane kadar geniş olan
kitaplığında dersimle ilgili kitabı daha yeni yerine bırakmış gibi
bulur, sayfasını açar, "işte bak buradan yararlanabilirsin" diye bana
uzatırdı. Bütün mahalle çocukları ödevleri ile ilgili konu için
neredeyse bize gelir, babamın kitaplığından yararlanırlardı.

Şimdi aklıma geldi, yazmadan geçemeyeceğim. Şu an için kaçıncı sınıfta
olduğumu hatırlamıyorum. Her sabah radyoda verilen haberden en az
beşini yazıp, ilk derste okunması için yazar okula götürürdük. O
zamanlar ne o haberi okuyanın hızına yetişebilir, ne de o hızı not
edebilirdim. Babam sanki kendi dersiymiş gibi benim için not ederdi.
Edemese bile bana sonrasında yazar, ya da yazdırırdı. Babamın el
yazısını okuyana aşkolsun! Ne doktor yazısı gibi... Benim bildiğim
harflerin dışında bambaşka bir alfabeydi sanki. Bu her sabah kahvaltı
masasında gerginlik yaratan bir konu muydu şu an hatırlayamıyorum. Ama
babam temize çekebilmem için, benim okuyabileceğim şekilde tane tane
yazmaya çalıştığıda olurdu. Bana göre yine kendi alfbasiyle... Annem
geçmişe dönük anılarında "baban o yazısı için az çalışmadı, gece
gündüz, yazar yazar dururdu" derdi.

Babamın ayrı bir çalışma odası, annemin ayrı dikiş odası yoktu. Yatak
odası adı altında ikisinin de uğraşları için buluştukları yerdi. Üç
duvarına kitaplar dizilmiş, o da yetmemiş karton kutulara konup
yatakların altına itilmişti. Kitaplıklar sanki o odanın duvarı
olmuştu. Herşey onların önüne konmuştu... Yatak, çalışma masası, dikiş
makinesi...

Batıkent'e taşınırken bazıların istemeyerek de gözden çıkarıp
çuvallara doldurup Zafer Çarşısı'nda eski kitapları satan bir
arkadaşına vermiş, bir kısım dergi ve kitaplarını da depoya kutulayıp
koymuştuk. Yeni evimizde babamın artık bir çalışma odası olacaktı.
Kitaplarının bir kısımın odasına, kalanını da koridordaki kitaplığa
yerleştirmiştik. Kitaplığındaki kitaplar karışmış; yazarları, konuları
derken bozulmuş, düzenlemesi hayli zaman almıştı.


Babam, sağlığından dolayı severek yaptığı avukatlık mesleğini bırakıp, iş yerini eve taşıması gerekti. Orada ki kitaplar da eve gelince, ev hıncahınç kitap doldu. Her odada bulunan  dolaplara, yeni alınan kitaplıklara yerleştirdi. Ev tamamıyla kütüphane gibi olmuştu.


Gerektiğinde tekrar bakabilmek için, birilerine
okuması için verdiğinde asla unutmadığı, bazısında
altlarını çizerek, bazısında notlar alarak, bazısında da yazılarına
alıntılar yaparak okuduğu kitaplar babamın en değerli hazinesi...

Babamın kitapları, en çok din ve felsefe, roman, öykü, deneme,
araştırma, hatta hatta müzik, bilgisayar konularını ve daha fazlası
bulunan geniş bir kitaplık, kütüphane ayarında...

Son zamanlarda babamla birlikte kitapçılara, yılda birkez açılan kitap
fuarına gittiğimizde üçer beşer alarak döndüğümüz çok olmuştur.
Adresine gelen, ya da kendisinin sipariş ettiği dergileri de ödünç
alıp belirlediğim süre sonrasında kendise vermişimdir. Keşke iş
yaşantısı zamanımın bu kadarını kapsamasa da daha fazla kitap
okuyabilsek... Bu da kendimi kandırmak olsa gerek! Babam değil kitap
okumaya zaman ayırmak, durakta, otobüste, yatakta, hatta hatta
yürürken kitap okur, kitap okumayı zamana uydururdu.

Şu an en güzel olan; bu kadar birikimin, bu kadar emeğin, yıllarca
aldığı notların, yazılarının bir bir kitaba dönüşmesi. Kendi
kitaplığında kendi kitaplarının basıtırılıp o en değerli hazinede
yerlerini alması... Babamın her kitabını birlikte hazırlayıp mesleğim
gereği başından sonuna hatta teslimatına kadar ilgilenmek bir o kadar
da gurur verici benim içinde... Sayısı 10'u bulmuş, belki de basılmaya
yüzlercesi hazır olan dosyalarını yavaş yavaş baskıya hazırlıyor...

Bilgisayar yeni yeni çıkıp evlere girdiğinde, babamın da isteğiyle
kendisine bir bilgisayar aldık. Yılların daktilo tecrübesiyle, sadece
klavyeyi kulanmamın yeterli gelmediğini bildiğinden, bilgisayar
kursuna gitti. Bu da yetmeyip kendine ait internet sayfasını
kendisinin hazırlayıp, yeni bilgiler girebilmek için web tasarım
kursuna gitmekten hiç çekinmedi.

Basılı kitaplarının yanında sanal ortamda e-kitap bölümü oluşturarak
internet ortamında da basılı basısız kitaplarını yayınlayarak,
okumadan bu kadar uzak, ürkek, korkak, sıkılgan insan kitlesine kendi
ulaşsa da o kadar azınlıkta olan okuyan çevresiyle bilgi alışverişini
sürdürmekte şu an...

Yener Balta, 3 MAYIS 2013

Hiç yorum yok: