YOĞUN BAKIM KAPISINDA
Yaşam ile ölüm arasında olan
babamın canı için son saniyelerde yetiştirdiğimiz hastaneye, yapılan acil
müdahalenin ardından alındığı yoğun bakım ünitesinin kapısındaydım.
Bu kapıda annemin haberini
almıştım ilkin... Bitmez tükenmez günlerin ardından ümitle bekleyişim aldığım
haberle yıkılışım olmuştu.
Ölümü ilk annemle yaşamıştım!..
O kapıda bekleyenler o an
neler hissedildiğini iyi bilir. Umutla umutsuzluğu, yaşamla ölümü... Yaşamla
ölümün ince çizgisini...
Hastanelerin yoğun bakımları
da bu ince çizginin hangi tarafında olacağını belirleyen en önemli yer oluyor
bazen... Babam şu an sayısını hatırlayamadığım kadar girip şansıyla
çıkanlardan.
Yine o kapının önündeyim.
İçeriden görevlinin seslenişi ile irkiliyorum ilkin; “Hayri Balta’nın yakını!”
Duraksıyorum, kulaklarım o kadar uğultuda sağırlaşıyor, alacağım haberin
olumsuzluğu ile olduğum yere yığılacağım hissi ile toparlanıyorum.
Aldığım haber beni
rahatlatıyor. Elime küçük bir kağıt tutuşturuyorlar, burada yazanları getirin
diyorlar. Kağıt havlu, su, bardak, tıraş bıçağı, tırnak makası, sabun... En
yakın büfeden tümünü bir çırpıda alıyorum.
Kapıdaki görevliye poşeti
uzatıyorum. Babamın durumunu nasıl öğrenebileceğimi soruyorum. Her gün saat on
iki de hasta yakınlarına bilgi verildiğini söylüyor görevli.
Zamanın bazen hiç geçmediği, bazen
de nasıl geçtiğini anlayamadığım bu süreçte babamdan haber almak için
bekleyeceğim.
Bazen ağlamak, bazen geçmişe
dalmak, birkaç telefon görüşmesi...
Çevreme bakınıyorum. Bir
hasta için sayısız bekleyenler kendi aralarında konuşuyorlar. Çoğunluk başı
önde telefonu ile uğraşıyor. Bir ikisi koltuğa kıvrılmış derinden uyuyor. En
çok da kapı ağzında ayakta bekleyenler, defalarca dağıtılsa da tekrar dönüp
geliyorlar.
Bir zamanlar yere sabit metal
sandalyeler yerlerini deri koltuklara bırakılmış. Duvarlarda tablolar... Bekleme
salonunun girişine bir stant kurulmuş. Standın en üst kenarına bir tespih sallandırılmış.
Raflara da gelişi güzel kitaplar konulmuş. Kitaplara yaklaşarak baktığımda
şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali, Hazireti
Peygamberin İzinde, Sabah Namaza Nasıl Kalkılır, Yasin, Kur’an Dili, Herkese
Lazım Olan İman diye daha niceleri...
Herkese burada lazım olan
iman mı, bu kitaplar mı, yoksa biran önce iyilik ve sağlık mı?
“Ümitler Allah’a kalmış yoğun
bakımda!” diye sesli söyleniyorum... Din bilimin önüne geçmiş anlaşılan...
Doktorlardan önce yaraya merhem, ruhlara ilaç olmuş dualar hastalara...
Başı kapalı bir örnek kadınlar
kumaşlara bürünmüş, erkeklerin de kalmamış birbirlerinden farkı, saçı sakalı,
kafalarını tokuşturmaları...
Babam yoğun bakımdan
çıktığında paylaşacağım en ilginç konu diyorum kendi kendime. Gösterebilmek
için fotoğrafını çekiyorum standın bir de.
Günlerce orada bulunsam da
bir okuyana denk gelmiyorum bu kitaplardan...
Hemen yakınında asılı duran
öneri ve şikayet kutsunda küçük bir kağıtta yazılan not ilişiyor gözüme. Kağıdın
halinden, yazının şeklinden, aşağıdaki notun içeriğinden de yazanın ne düzeyde
olduğu rahatlıkla anlaşılıyor. Küçük kağıtta tarih, isim ve telefon numarası
yazıldıktan sonra, bir deyip:
Öneri kutusu koymuşsunuz
kalem yok, kağıt yok, dilekçe yok.
Düşünüp kitap koymuşsunuz hem
de dini kitap ama o kitaplar yüksekte olması gerekiyor.
Halk dilinde göbekten yukarı
olması gerekiyor.
Takipçisi olacağım.
İlginize teşekkür ederim.
İmza
Herkesin derdi ayrı, diyorum
bu küçük kağıdı okuduğumda...
Babam çıkıyor yoğun bakımdan,
içim buruk... Kalp sorunu ile geldiğimiz hastaneden, hastane virüsü kaptığı
için asıl sorun solunum yetmezliğine dönüşüyor. Birkaç hafta hastanede tedavisi
sürüyor. Babamın nefesi kendine yetmez oluyor.
Apar topar götürüldüğü yoğun
bakımdan acı haberi çıkıyor. Doktorun diyeceği yüzünde, okunuyor. Ölüm ayırıyor
babamdan beni, inanasım gelmiyor. Ölümün karşısında ne kadar da çaresiz kalıyor
insan...
Ne edilecek bir dua, ne de
okunacak birkaç satır, çare olur muydu babamın gidişine!..
Ağlıyorum, ağlıyorum,
ağlıyorum...
15 EKİM 2015
YENER BALTA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder