ÇIPLAK AYAK
Üstlendiği rolü iyi oynamıştı. Ciğerimi sızlatmıştı. Bu
soğukta, iliklere işleyen soğukta gerçekten üstlendiği rolü iyi oynamıştı. Beni
yüreğimden vurmuştu!..
Kış aylarında yatağa bile çorapla giren ben o iki çıplak
ayağı görünce içim sızlamıştı. Mavi plastik terliklerin içinde, o ayazda parmak
uçları mora kesmişti.
Üstüne başına baktım, üstü sıkıydı. Belli ki çaresizdi. Ya da
üstlendiği rol çaresiz kişiydi. Her ne ise rolünü iyi oynuyordu. Sırf bu yüzden,
rolünün vicdan karşılığını benden maddi olarak alacaktı.
Dileniyor muydu, gerçekten mi çaresiz biriydi? Bilemem! Bunun
üzerinde de durmak istemem. Bana üstüne para da verseler o ayazda bir saat
değil, birkaç dakika çorapsız dur deseler imkansız duramam.
Otobüs durağında herkes sıkı sıkıya giyinmiş. Kışın o
soğuklarda bile başımı kapatamazken ben bile bere takar olmuştum. Birkaç
kişinin yakın durduğu yerden ilerisinde duruyordu. Önünden geçerken çıplak
ayaklarının fark edilmemesi imkansızdı.
Otobüs saati yaklaşmıştı. Kartımı çantamda ararken,
bekleyenlerden birine, ayakları çıplak adam,
“Kartı
benim için de basar mısın abla?” diye sordu.
“Kartımda
ne kadar kontur var bilmiyorum. Kalmışsa basarım,”diye cevapladı.
Bir kez daha sordu, aynı cevabı aldı. Bir kez de bana sordu.
Otobüs geldiğinde kendisini garantiye alma niyetindeydi. Ben kartımı çantamda
bulmaya çalışıyordum. Açıkladım,
“Kartımı bulursam
basarım,” dedim. Kartımı bulamamıştım. Metroya
yürüyerek gidecektim.
Kartımı aradığım süreçte vicdanımla hesaplaşıyordum! Ona,
ayağına bir çift çorap ve ayakkabı alması için para vermeli miydim? Miktar
fazla olsa ne olacak, ayağında olmayanın karnı da açtır!.. Aklımdan geçen
miktarı uygun buldum. Dilense de, duygu sömürüsü yapıyor olsa da, aklımdan
geçeni yapacaktım. Bu gibi durumlarda “ah keşke
vermeseydim,” mi yaşamayı hiç sevmediğim için
kendimce olması gerekene karar verip uygulardım.
Metroya yönelmiş önünden geçerken; “ayakların çıplak, çorabın ayakkabın yok mu senin?
Neden bu soğukta terliklesin? diye kısık sesle sordum.
“Yok
abla,” dedi.
“Ayak
numaran kaç?” diye sordum.
"Bilmem abla,” dedi.
Korkağı, çekingeni, mağduru, masumu, zavallıyı iyi oynuyordu.
Eve gidip eşimin giymediği onca çorap ve ayakkabıdan birini ona getirmek geçti
aklımdan. Bu iş uzardı. Yaptığım iyilik başıma iş açabilirdi.
“Kart
bulursam dış kapıya gideceğim,” dedi.
Hastaneyi kastediyor olmalıydı. Belki de aynı duygu yüklü
vicdanları hastane kapısında vuracaktı!..
“Kaza
geçirdim abla, ayaklarım yara içinde...” dedi.
Belliydi. Pantolonunun paçalarını hafif yukarı kaldırırken,
“Tamam...” dedim.
Parmaklarının üzerindeki açık yarayı görmek yetmişti bana.
“Al şunu,” deyip ona parayı uzattım.
“Ayağına çorap,
ayakkabı alırsın. Lütfen bu soğukta böyle gezme,” dedim.
“Tamam
abla, sağol abla,” deyip parayı elimden tereddütsüz
almıştı.
Yoluma devam etmiştim. Yolda yürürken çantamı karıştırıyordum
ki kartımı buldum. O anda otobüs geldi. Otobüse yetiştim. Öndeki koltuklardan birinde
çıplak ayaklı adam oturmuştu. Omuzuna dokundum.
“Lütfen,
ne yap et böyle dolaşma. İnsanları vicdanlarıyla hesaplaştırma! Dileniyor musun
bilmem ama, bu çıplak ayaklarla bu işi yapma. Verdiğimde helalı hoş olsun...” dedim arkaya geçtim.
Dileniyorsa onun ya da onu dilenmeye yönlendirenlerin
ayıbıydı. Dilenmiyorsa da benim ayıbımdı.
19 OCAK 2019, YENER BALTA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder