23 Temmuz 2010 Cuma

YAŞAM ACI

YAŞAM ACI

Döndü aradı telefonla, "gelemeyeceğim abla, hoş gör beni bugün" dedi. "Hayırdır, ne oldu Döndü Hanım" dedim.

"Aman sorma abla" dedi, "derdim azmış gibi, bir dert daha geldi başımıza" dedi. "Ablamı kocası yakmış, asıl evlendiği gün yanmıştı ablam. Üzerine kaynar su dökmüş, şimdi ablamın yanına gideceğim" diyerek gerekçesini bildirip kapatmıştı telefonu.

Döndü'nün kaderi kötü yazılmıştı, kendi derdi azmış gibi bir de ablası çıkmıştı. Evlere temizliğe giderek, evinin sorumluluğunu üstlenmişti. Gençti, babası küçük yaşta evlendirmişti. Üstüne üstlük üç oğul sahibiydi. En büyükleri 18 yaşındaydı, ortanca oğlu özürlü doğmuştu, en büyük yük onun sorumluluğu idi. En küçük oğlu ise ilkokula gidiyordu.

Kader diye buna denirdi, başkalarının evlerini temizleyerek para kazanmak o kadar da iyi bir şey değildi.

Bir gün, bir sabah bana geldiğinde yüzüme bile bakmadan başı yerde ayakkabılarını çıkarıp, yanında getirdiği giysi torbasını alelacele açıp iş kıyafetlerini giymeye başlamıştı. Yüzünü benden saklamaya çalışıyordu.

"Çayını dolduruyorum Döndü" diye mutfaktan seslenmiştim. Bir bardak çay içip hatırını sorup işe gidecektim ben de. Yüzüne baktığımda morun ve kırmızının bin bir tonu birbirine karışmış, gözü kan çanağına dönmüş, yanak diye bir şey kalmamıştı. Hayretler içerisinde kaldım, ne büyük bir darbe almıştı yüzüne, gözüne.

"Hayırdır", dedim.

Beni cevaplamadan yüzünde beliren ifade her şeyi anlatmıştı. "Daha ne olsun abla, bizim adam" dedi, "yine başladı, ne iyi bir süredir benimle uğraşmıyordu"...

"Peki ne oldu daha bu kadar sana vurabildi". Hiç, hiçbir şey, anlasam hatam olsa neyse, durup dururken bağırmaya üstüme yürümeye, sonra da bana vurmaya başladı. Çocuklar korumaya kollamaya çalışsa da, çocukları da sağa sola savurunca bir kıyamet koptu.

Çalışmaz, içer, tüm parayı elimden alır, üstüne üstlük boşanmaya kalksa daha bir hiddetlenir dövermiş Döndü'yü... Üstüne üstlük kocası, kocalık görevini yapmayıp, başka bir kadınla ilişkisi olduğunu da gizlememiş, bunu da söylerken Döndü'yü bir iyice incitmişti. Her gelişinde içi doluydu. Avukatlık ücretini çıkaramamaktan yakınır, dertlenirdi. Yol göstericisi bilirdi beni. Anlaşmalı boşanmayı önermiştim. "Bazen yanaşır, bazen yanaşmaz bu fikre" abla diyerek çaresiz kalakalır.

Döndü'ye yapacağım en iyi destek, ne kadar temizlik için evine kadın alan çevrem varsa önermek olmuştu, neredeyse benim bütün çevremin temizliğine Döndü gelir olmuştu. Herkes yaşadığı çileyi az çok bilirdi. Kimseler sormazsa ağzını açmaz, sıkıntısını içinde saklardı.

Bunca çileye, bunca ekonomik sıkıntıya, bunca aldatılmaya karşı direnen kocasını nasıl olduysa ikna etmiş, çocukların babasız kalmasını, istedikleri zaman nasılsa birbirlerini görebileceklerini çözüm olarak bildiğinden artık bu iş bitmeli deyip boşanma işlemlerine başlamıştı.

Bir sonraki temizliğe gelişinde üzerinden büyük bir yük kalkmış, rahatlamış, neredeyse uçarcasına hafifti. Kocasından ayrılmıştı, en büyük sıkıntıyı üzerinden atmıştı. Çocuklar babalarının gitmesini kabullenemese de kendine kalacak bir yer bulacaktı.

Bir sonraki gelişinde kocası merdivenlerden inerken belini incitmiş, uzun süre kımıldamadan yatması gerekmiş, bakacak kimsesi olmadığından çocukların büyük ısrarları sonucu evin baş köşesine yatırmışlar. Kocası onca acının içinde alınan karardan pişmanlık duysa da yine ailesinin yanında, evinde olmaktan o an için mutlu olduğunu her hareketi ile belirttiğini söylemişti. Son pişmanlık fayda etmez diye boşa dememişlerdi.

İyileşmiş, zamanın geçmesi ile koca aynı koca tavrına başlamış, polis zoru ile evden çıkarmıştı, birlikte olduğu diğer kadın evine sığdırmamış, ancak anasının babasının köydeki evine dönmek zorunda kalmıştı.

Temizlikte olduğu günlerden birinde oğulları evde iken polisler eve gelmiş, babalarının boşandığı halde eve gelip gittiğini soruşturmuşlardı. Telaşla beni aradı, "polisler gelmiş, kocamı sormuşlar, çocuklarda ara sıra gelip bizi görür demişler. Ne diye ararlar, ne diye sorarlar!.." diye telaşlı hali ile verdiğim cevapla az çok rahatlamıştı. "Onlar boşandığından, sigortan olmadığından babandan kalan maaşı aldığın için gelmişlerdir. O devletin yeni uygulaması, zira birçok kadın, kocasından boşanıp babasından kalan maaşı almak için bu yola başvuruyor. Resmi olarak boşanıp, birlikte yaşantılarını sürdürüyorlar. Devlet bu işi sıkı kontrol altına almış durumda, korkma, kaygılanma bunun için gelmişlerdir" dediğimde bayağı rahatlamıştı.

Döndü'nün kaderi bu şekilde yazılmıştı. Yazısı kara idi. Çileli yaşamında kendisini daha neler bekliyordu, kim bilebilirdi.

"Abla, perdelerini de yıkayayım bu geldiğimde, duvarlarını sileyim ha ne dersin?" deyip, yaptığı rutin işlerin yanında benim en üşendiğim ve hiç bir zaman yapmayacağım işleri yapmak için can atardı.

Yener Balta, 23 TEMMUZ 2010

x
Yener Hanım,
Vardır sevgim...

Öykün yine güzel olmuş,
Baban seninle gurur duymuş...

Sana bu işte gelecek var...
İsterse her gün böyle güzel
Öyküler yazar...

Şimdi kal sağlıcakla,
Yeniden sevgiler sana...

Av. Eren Bilge Balta, 23.7.2010
x

Merhaba Yener,
Yeni hikayen "Yaşam Acı" da çok güzel. Tebrikler. Devamının da bekliyorum.
Selam ve sevgiler... 23.07.2010
O.O.
x

cok guzel olmus teyze, ellerine saglik, oburunu de cok begendim, yazik olmus kucucuk kopege.
cok optum seni
Gigi

8 Temmuz 2010 Perşembe

EN İYİSİ GİTMEKTEN VAZGEÇMEK

EN İYİSİ GİTMEKTEN VAZGEÇMEK

Her zaman yurtdışına çıkma hayali ile yaşamıştım. Pek gerçekleşeceğini sanmasam da benim için çok uzak olan bir ihtimali bir yıl içerisinde iki kez yurtdışına çıkarak gerçekleştirmiştim. Hem de çok mutlu olmuştum. Farklı bir ülke, farklı bir yer, farklı kültürler. Yaşayarak görmek başka olacaktı.

Bir üçüncü yurtdışı çıkışım için gereken evrakların hazırlık aşamasında yaşadıklarım, gitmekten bile vazgeçirecek aşamaya getirdi. Daha önce çıkışlarımda da aynı sorunları yaşasam da tur ile çıktığımdan çektiğim eziyet şu ana kadar yaşadığımdan daha hatırı sayılırdı. Her hangi bir bağlantım olmadan turist adı altında yurtdışına çıkacaktım. Uçak biletini alarak, kararsız kalışıma netlik kazandırmış oldum.

İkinci ve en önemli işlem olan nerede kalacağımdı. Orada yaşayan arkadaşlarımın bana davetiye çıkartmaları çok zor olacağından, bir otelde yer ayırma girişimlerinde bulunduk. Uzun uzun yazışmalar sonucunda, ilk üç gün tek kişilik odada, son iki gün için de altı kişilik oda da yer olduğunu bildirmişlerdi. Gideceğim ülke Türk vatandaşlarına pek sıcak bakmadığından bu üç ve iki gün ayrı odalarda kalmamda sorun çıkarabilirler diye uyarılmıştım. Sonun da elektronik posta ile yerim ayırtılmış, gittiğim gün ister kalabileceğimi, istersem küçük bir miktar ödeme yapıp, kaydımı yaptırıp kontrole gelen polislere orada kaldığımı belirteceklerdi. Daha önce gidenlerin hatırlatmaları ile sayısız karşılıklı yazışmaların dökümünü de hazırladığım evraklara iliştirecektim.

İnternetten araştırdığım danışmanlık şirketlerinde yazılanları okuyunca, bu işin nasıl üstesinden geleceğimi tam olarak anlamış değildim. Kimisi şahsen başvurmalısınız derken, kimi bize her şeyi hallederiz, siz sadece randevu gününde bizzat gitmelisiniz diyerek kafamı karıştırmışlardı. Bir üçüncü danışmanlık şirketinden aldığım bilgi en doğrusu olsa gerek ki, telefonla en kısa zamanda elçiliği aramamı, hatta bana aramam gereken numarayı vererek yardımcı olmuştu. Ben de o zaman danışmanlık şirketleri ile bir işimin kalmayacağını söylediğimde, özel kaza ve sağlık sigortanızı biz yapacağız diyerek açıklamada bulunmuştu.

Kafam iyice karışmıştı, internetten farklı farklı aldığım gerekli evraklar listesini karşılaştırdığımda, benden çok şirketime ait bilgileri hazır etmem isteniyordu. Son geçerlilik tarihleri, asılları, fotokopileri derken işin içinden nasıl çıkacaktım.
Verilen elçilik telefonunu aradığımda kredi kartımın ve pasaportumun konuşma sırasında yanımda olması isteniyordu, bu bilgiyi operatörden alıp umutsuzluğa düşmüştüm. Hafta sonu olduğundan telefon aramamı iki gün ertelemiştim.

Aradığımda aynı uyarıları tekrar dinleyip, telefon karşısındaki yardımcı olacak elemanla konuşmaya başlamıştık. İlk sorduğu şey kredi kartımdı, ardından kredi kartı bilgilerimi alıp, kesilecek olan 23 TL. başvuru için gereken ücreti almış bulundu. Pin numarası başvuru esnasında geçerli olacağından bir numara verildi. Bunu bir yere yazmam istendi. Ardından kişisel bilgilerimin tümü tek tek soruldu, teyit etmek için bir kez daha tekrarlandı, tekrarlatıldı. Ne için çıkacağım soruldu, biletimin alınıp alınmadığını, pasaportumun geçerlilik süresinin ne olduğunu, evli miyim, bekar mıyım, ne ile geçindiğim, okul ile bir bağlantımın olup olmadığını, ne kadar bir süre kalmayı düşündüğümü, bu ve buna benzer soru zinciri uzayıp gitmişti.
En sonunda benden istenen belgelerin neler olduğunu tek tek, zır cahil bir insana anlatır gibi anlatmış, bir de teyit etmek için sık sık geriye dönüp bana sormuştu. Konuşma sırasında tek tek söylenenleri not etmiş, önemli olan yerleri belirtip beni uyarmıştı. Uçak ve kalacak yerlerin orijinal kağıtlarını istendiğini söylemiş, benzer bir belgeyi kabul etmeyeceklerini, geriye dönüp tekrar bu işlemleri baştan yapabileceğimi hatırlatmıştı.

Ben tümünü elektronik ortamdan halletmiştim. Uçak biletinin oluru yoktu. İnternetten üzerinden, yabancı bir havayolundan alınmıştı. Arayıp konuşmam gerektiğini belirtmişti. Otel rezervasyonu için bana yardımcı olana arkadaşımı aramış, en kısa zamanda imzalı, soğuk kaşeli ve kalacağım günleri belirtir dökümünü yollamasını istemiştim. Aldığım randevu gününü bir hafta ileri erteletmeyi son anda akıl etmiştim. Otel rezervasyonu olmadan gitmem eksik evrak olacaktı ve başvurum kabul edilmeyecekti. Pasaportumun en az altı ay geçerlilik süresinin olması, kaşe ve imza için boş sayfalarının olup olmadığını, gerekli olan birkaç sayfanın neler olduğunu belirtip fotokopisi ile orijinalini yanımda getirmem belirtilmişti.

İnternetten ya da şahsen gittiğimde Şengen vize talep formu ve ekteki beyanname isimli formları çok dikkatli ve gerçeğe uygun biçimde doldurmamı istemişlerdi. İki adet vesikalık fotoğrafın milimetrik ölçülerini verip birinin formun üzerine, diğerinin de pasaportun ön yüzüne ataçla ataçlamamı istemişti. Seyahat ve sağlık sigortasının çok kapsamlı olması gerektiğini, kaç günü kapsadığını aslının ve fotokopisinin olması gerektiğini bildirdi.

Yorulmuş ve sıkılmıştım. Zaten daha önceden oluşturduğum listedeki evrakların hazırlığı geçersiz olmuş, yeni uzun bir liste oluşturuyordum.

Üzerime kayıtlı ne kadar malım, mülküm, param varsa belgelerinin orijinallerini ve fotokopilerini belirtmiş, nüfus müdürlüğünden tam teşekküllü vukuatlı nüfus dökümü aslı ve fotokopi olarak istenmişti. İş yerimden vize talep belirten izin belgesi, çalıştığımı süreyi belirten belge, işe giriş bildirgesi, en son maaş bordrosu aslı fotokopisi diye belgeler sıralandırılıyordu.

Elçiliğe geldiğimde 2-3 nolu kapılardan girmem gerektiğini eğer gününde ve saatinde gelmemem durumunda yaptığım 60 Euro'nun geçerliliğinin kalmayacağını ve altmış Euro'yu bozuk olarak bulundurmamı belirtmişti. 20 dakika önce gelip UPS Kargo uğrayıp daha sonra pasaportumun adresime kargo ile geleceğinden 13 ila 18 TL. kargo ücreti paranın yanımda olmasını bildirdi. Yanımda hiç bir eletronik eşyanın olmamasını önemle belirtip, cep telefonu, dijital fotoğraf makinesinin bırakılabilecek bir emanet yerinin olmadığını söyledi.

İş başa düşmüştü. Bütün evraklar tekrar elden geçecek, gereklileri istiflenecek, kalan belki gerekebilir diye ayrı bir dosyada toplanacaktı. Otel ve uçak rezervasyonlarını beklerken, hazırlamam gereken diğer kâğıtlar için bankadan başlamıştım.
Tam teşekküllü vukuatlı nüfus dökümü için Nüfus Müdürlüğü'ne gittiğimde henüz mesai yeni başlamıştı. Gördüğüm kalabalık beni şaşırtmıştı. Ne çok işi düşen vardı. Bahçede, kapıda, koridorda, kapı aralığında, merdivenlerin basamaklarında, bankların önünde bekleyen onca insan kalabalığı, içerideki her hangi bir havalandırmanın olmayışı ile ağır havayı numaratörden numara alana kadar teneffüs etmiş, kendimi dışarı atmıştım. Giriş katındaki bulunan tuvaletin keskin kokusu bir anda havada estiriyordu. Tuvaletin kapısını kapatmak, görevliye sık sık gereken temizliğin yapılması gerektiğini uyarmak istesem de vazgeçtim.

Benden önce aynı işlem için on kişi vardı. Sıramı bir içeri girerek, bir dışarı çıkarak beklemiştim. Hiç beklemediğim çabuklukta kâğıdı almıştım. Babam, annem, ablalarım ve benimle ilgili bütün dökümler maddeler halinde sıralanmıştı.

Bankadan hesabımda olan miktarı belirtir kâğıdı almak için tam tamına benden önce otuz yedi kişinin işlemini yapmasını sabırla bekleyecektim. Bir üst kata çıktım, tümü emekliden oluşan memurların yüzlerine tek tek baktım. Çileli yüzler dedim kendi kendime. Üstlerinde başlarında yoktu. Yüzlerinde bir umut yoktu.

Tam karşımda oturan emeklinin sol yüzüne felç inmiş, gözlüğünün sol tarafı alnına yaklaşmıştı. Gözü çukuruna kaçmıştı. Ağzı sol tarafa kaymış, benimle konuşmaya başlamıştı. Anlattıklarının birini bile anlamamış, kendisini dinlemeye çalışsam da olmamıştı. Neyse ki yanına başka bir emekli oturmuş, ona anlatmaya başlamış, benden daha sohbet sever biri ile karşılaşmanın sevinci içinde konuşmayı yoğunlaştırmışlardı.

Yanıma gelen emekli teyzem aradığı cep telefonu ile aralarında sorun olan kişinin kendisini görmeden gittiğini, "düğün olmuş mu düğün?" sorusuyla sorununu karşı taraftaki konuşanla paylaşmaya dalmıştı.

Torunları olsa gerekti, biri kız çocuğu diğeri oğlan, elleri göğüs hizasında bir sağa bir sola daha sonra çift elleriyle birbirlerinin ellerine vurarak kendi dünyalarında oyunlarını oynuyorlardı.

Başka bir masanın önünde oturan emekli, bayağı yaşlı idi, birden yere dağılan iki yüzlük paraların ayağına, masanın altına yayılması ile tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Kendisine yardımcı olan memur tek tek paraları toplayıp istiflemiş, sayması için tekrar eline vermişti. Sayamıyordu, ya unutuyor, ya karıştırıyor tekrar baştan başlıyordu. Karşımda oturan iki emekli sohbete ara verip, "gidecek şimdi eve, eline bir yirmilik tutuşturacaklar, gerisini elinden söke söke alacaklar, yaşadığı sürece de köpek muamelesi yapacaklar", diyerek kendi düşüncelerini yaşlı emekli için aktarıvermişti.

Telaşlı hali, ne yapacağını bilmez bir bayan koridorun önünde çalışan memura, " hemen aramam lazım" deyip, telefon numarasının aklında olmadığını, çantasını karıştırıp, "hemen iptal ettirmeliyim, her şeyimi çaldırdım" demesiyle telaşının nedenini anlayıvermiştik.

Bayan banka memurlarının giyimlerindeki titizlik ve abartı benim giyim anlayışımdan çok uzaktı. O uzun ince topuklu ayakkabılarının üzerinde salına salına yürümeleri, yerlerinden kalkıp işleri için yöneldikleri yerlere gidişindeki süzülüşleri yaptıkları işin ne kadar acelesiz olduğunun habercisiydiler.

Numaram gelmiş, benimle ilgilenecek olan masanın önündeki sandalyeye oturmuş, derdimi anlatmıştım. Hemen başımda dikilen emekli derdini birkaç kez anlattıktan sonra, "görmüyor musunuz, müşterim var, işlem yaptırmasanız da, sorunuzu şu anki müşterimden sonra yanıtlayabilirim", diyerek biraz kaba, biraz nazikçe söyleyivermişti.

Kâğıdımı almış çıkmıştım. Üzerimden küçük bir ağırlık daha kalkmıştı. Şimdi sıra vesikalık fotoğrafa gelmiş, sevimsiz bir karede yüzümün donukluğu beliriverecekti. Neyse ki yapmacık gülüşler, hafif sağa, biraz aşağı başımı eğmeyecektim. Gerilmeden fotoğrafımı çektirmiştim.

Paramı ödeyip çıkacakken, belli ki aralarında yaş farkı çok olan anne ile kızın girmesi dikkatimi çekmişti. Anne zor duyuyor olsa gerekti ki, "evladım bizi geri gönderdiler, bu fotoğrafta alnı kapalıymış kızımın, tekrar açık hali ile istiyor elçilik", diyerek açıklamada bulunmuştu. Fotoğrafçının açıklamasını duymayan anne, "efendim" dediğinde, kızının sert ve kaba bir şekilde adamın dediklerini tekrarlaması ne kadar tahammülsüz olduğunun kanıtıydı.

İş yerimden, muhasebeden kalan evrakları toparlamam gerekti. Tek tek listeye bakıp, buluşma gününde nelerle karşılaşacağımı hatırladıkça, gitmemin pek de lazım olmadığını, gerekirse yaptığım harcamaları sineye çekip gitmekten vazeçebileceğimi, kendime telkinde bulunarak olabilecek olumsuzluklara karşı hazırlamıştım.

YENER BALTA
6 TEMMUZ 2010

x
Sevgili Yener,
Öykünüz ne kadar övülse değer.

Çok güzel anlatmışsın şu bürokrasiyi...
Ben olsam çekmezdim bu kadar eziyeti...

Şimdi kal sağlıcakla,
Sevgiler sana...
H.B., 6.7.2010
x