ÇÖPLÜKTEN
Hiç şaşırmadım, marketin otoparkında yine bir arabalık bile boş yer yoktu. Yolu takip edip otoparktan çıktığımda, çöp koyteynırının hemen dibinde bir yer vardı. Rahatlıkla oraya bırakabilirdim arabamı.
Hazırlıksız bir alışverişti, ne alacağıma karar vermemiştim. Her akşam eve giderken bugün ne yiyeceğim kaygısı yaşıyordum. Kendim için mutfakla bir şeyler hazırlamak bazı zamanlar pek cazip gelmiyordu bana. Daha çok o anlık yiyebileceğim, pratik yiyecekleri tercih ediyordum.
Market iki katlıydı, üst kat daha çok ev eşyalarına, alt kat yiyeceklere ayrılmıştı. Tercihim yiyecek katıydı, reyonlara bakınarak gezindim, canımın istediğini aradım, bir şey bulamadım, uzun süre bekleyecek çeşitli konserveler, buzluğa koyabileceğim tavuk parçaları, çayın yanında atıştırabileceğim bisküvi çeşitlerini el arabasına koydum. Mevsim meyvelerinden birer ikişer poşetlere koyup daha fazla oyalanmadan kasaya gittim. Kasada uzun bir sıra vardı. Herkes iş çıkışı evine bir şeyler almış, televizyonun karşısında zaman öldürürken atıştıracak yiyecekler koymuşlardı el arabalarına... Sonunda sıra bana gelmişti. O markete ait özel indirim kartımın olup olmadığını sordu kasiyer, olduğu halde yok dedim. Promosyon amaçlı bu tür indirim kartları kullanmayı hiç mi hiç benimseyemedim. Aldığım ürünler barkot taramasından geçtikçe poşetlere koydum. Hiç biri neredeyse işe yaramaz dediğim yiyecekler, 50 TL. tuttu. Ne kadar gereksiz bir alışverişti bu yaptığım. Sonuçta karnım doyacaktı.
Oturduğum ev şehrin merkezine yakın sayılırdı, ulaşım her şekilde çok rahattı, işe gidiş gelişlerde kalabalık olsada zamanla ilgili bir sorun yaşamıyordum. Semti her ne kadar benimsemesem de bunun için tercih ediyordum. Çok eski bir yerleşim yeriydi, zamanında göçmenler için devletin yer ayırdığı iki üç katlı evler yapılmıştı. Sokakların her iki kenarına dikilmiş ağaçlar yolun ortasında buluşup, dar olan sokakları daha bir daraltıp, karartıyordu. Şu anda orta kesim insanların yaşadığı, hatta toptancı haline çok yakın olduğu için orada çalışan bütün pazarcılar bu semte yerleşmiş, mahhallenin eski havası kalmamıştı. Bunu çevre esnaftan sık sık duyuyordum.
Kimsenin kimseye saygı duymadığı bir trafik karmaşası vardı. Bu küçük yerleşim alanı şehrin birkaç büyük semtine geçmek için ana yol gibi işliyordu.
Arabanın bagajını elimdeki poşetleri bırakmak için açtığımda, yanımda duran çöpten ağır bir koku yayılıyordu. Marketin her türlü atığı birbirine karışmış olmalı ki bu ağır koku tüm çevreye yayılmıştı. Dayanılır gibi değildi. Henüz çöp kamyonunun biriken çöpleri almasına zaman vardı. Güneş henüz batmamıştı, yüksek binalar güneşi engellediğinden bulunduğum yerde çoktan batmış hissi veriyordu. Birden çöp koyternırının içinde haraket eden bir karartı gördüm. Küçük bir oda büyüklüğündeki çöp yığınının içindeki karartı ne bir köpek büyüklüğünde, ne de bir kedi küçüklüğünde idi. Alışık olduğumuz sokak hayvanlarının mekanı olan lezzet sofrasında çöpleri karıştıran bir erkek silüetiydi. Gözlerime inanamadım. İlk defa çöp karıştıran bir insan görmüş değildim. Alışık olduğumuz, neredeyse kanıksadığımız bu görüntü niyeyse bu seferinde beni sarsmıştı. Hatta bir keresinde ürkek bir köpek yavrusunun tepkilerini gösteren küçük bir çocuğun çöpte bulduğu yiyeceği bizim yanından geçmemizle, yemeğe devam ederek silindir çöp bidonunu kendine siper ederek yuvarlaklığı boyunca geriye doğru sürtünerek kendini saklaması, bugün gibi aklımdaydı. Birlikte yürüdüğümüz arkadaş grubundan kimsenin dikkatini çekmemesi belki de bundandı. İnsanların başkalarının attıklarıyla, atıklarıyla ve her türlü pisliğin çöp adı altında bir arada bulunmasıyla kendilerine, bu karmaşadan yiyeceği birşeyler araması insanlık adına ne onur kırıcı bir durumdu.
Keyif adı altında yapmış olduğum alışverişimin neler olduğunu düşünmeden orada kendi nemasını arayan adama uzatmak, yanımda bulunan 10 TL’nın onun sadece bir öğünlük ihtiyacı olacağından vermeye çekindiğim, bir kerelik değil, her zaman yiyecek ekmeğe ihtiyacı olacağını düşündüğüm insana nasıl yardım ederim diye düşünürken bir ömür geçirmiştim, bir kaç dakikalık duraksamamla... Belki de kadın olduğumdan çekinmiştim, sonrasında yaptığım iyilik peşimi bırakmaz bir kötülük oluşturabilirdi. Arabamın plakasını alabilir, beni takip edebilir, yaptığım yardım başıma bela olabilirdi. Kendi kurduğum senaryo, yapmayı düşündüğüm küçük yardımdan beni uzaklaştırmıştı.
Arabaya binip oradan uzaklaşmamla biraz olsun görüntü belleğimden uzaklaşmış, eve girdiğimde kendi açlığımı giderirken her lokmamda masa yerine mekanı çöp olan adamı unutturmamıştı.
11 Haziran 2009
YENER BALTA
+
Yener,ciğim
Selam, sevgi, özlem.
Öykünü okudum. Bana göre, oldukça uzun cümleler kuruyorsun. Uzun
cümleleri anlamak zor, diye düşünüyorum. İnsanı yoruyor. Ama yazanı
yormuyor mu...
Bir iki de yazım yanlışı var. Ayrı yazılması gereken "de",ler var.
Birleşik yazılmış. İkincisi, Çöpden değil çöpten. Sanıyorum, bunlar
matbaa hatasıdır.
Öyküden yararlandım. Bayan olarak, yapacağın yardım sonrası başına
gelebilecekleri belirtmen yerinde bir düşünce.
Sevgiler, özlemler.
Y.E.
+
Sait Fadik Eteğiyanık'a bir efferin...
?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder