İş yerinde, öğle yemeği sonrası pencereden dışarı bakmak yetmediği için, sokağa çıkıp gezinmek istedim. Puslu, soğuk, karanlık kış günlerinden sonra, güneşin parlaklığı, kuşların cıvıltısı, ağaçların çiçek açması baharı müjdeliyor bana…
Yukarıdan gelen el arabalı hurdacı, “geçemedi kamyon, bırakıp gitmişler arabalarını” deyip, benimle paylaşıyor yukarıda yaşanan sorunu…
“Var mı evde bana verebileceğin birşeyler bacı” diyor.
“Yok, benim iş yerim burada” diyorum.
“Ha başka yerden geliyorsun sen o zaman?” diyor.
Yan tarafta duran çöp bidonununa atılmış bebek arabasının tekerlekli iskeletini alıyor. Çöp bidonunun yanına bırakılmış poşetlerin içerisindeki giysileri seçerek, kendisinin işine yarayacakları arabasına savuruyor.
Arabasında bulunan kağıtlar, demir parçaları, naylonlar, cam ve tenekeleri göstererek, “Kilosunu kaçtan veriyorsunuz bunların?” diye soruyorum.
Dünden sohbete hazır olan hurdacıyı, sararmış dişleri arasından çıkan kelimelerini anlamak için zorlanarak dinliyorum. Sorumu cevaplamadan önce, “çok pis bu işler, çok!..” diyor. Pis olan çöpten topladıklarından çok, kendi gibi bu işleri yapanlar arasında yaşananları kastederek, “geçen üç kişiyi öldürmüşler!” diye dertleniyor.
Uzuyor da uzuyor konuşması, dediklerinden hiç birini anlamıyorum. Yokuş aşağı duran el arabasını tutmak için güç sarfettiğinden, “hadi sizi işinizden alıkoymayayım, hayırlar ola” diyorum.
Sohbeti pek bırakmak istemesede ”eyvallah” diyerek ayrılıyor bulunduğu yerden…
Yener Balta, 20 Nisan 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder