ÖĞLE ARASI
İş yerinde oturarak çalışmanın verdiği yorgunluğu yürüyerek azaltmak istediğimden, bazen öğle saatleri dışarı çıkar yürürüm.
Dört beş sokağı dikine kesen, sadece yaya açık olan sevimli sokaktan, sağlı sollu yıllanmış ağaçların arasından geçerken belediye işçilerinin yenileme çalışmalaranı ara verip dinlendiklerini farkediyorum. Hemen yanından geçtiğim iki işçinin birisi elindeki gazetenin bulmacasını çözerken, ”yukarıdan aşağı, bir tür kumaş, aba” diyerek laf atıyorum. Her iki işçide oturdukları yerden başlarını kaldırıp gülümsüyorlar, onlarla bu şekilde merhabalaşmak hoşuma gidiyor.
Birkaç sokak aşağıda bulunan çıkmaz sokakta simit fırını, bir iki av malzemesi satan dükkan, kafeterya ve benzin istasyonu varken, tam çıkmaz sokağın bitiminde cami yapısından uzak, binanın üzerine asılı Mebusevleri camii tabelası olmasa orada bir caminin varlığından habersiz olacağım.
Birkaç sokak aşağıda bulunan çıkmaz sokakta simit fırını, bir iki av malzemesi satan dükkan, kafeterya ve benzin istasyonu varken, tam çıkmaz sokağın bitiminde cami yapısından uzak, binanın üzerine asılı Mebusevleri camii tabelası olmasa orada bir caminin varlığından habersiz olacağım.
Cuma öğle yürüyüşlerimde seccadesini, seccade amaçlı örtüleri kolunun altına alıp akın akın yürüyen erkeklerle karşılaşırım. Sokak ortasında, dizlerinin üzerinde oturdukları yerde, çıkardıkları ayakkabılarını yan taraflarına koyarak ibadet yapılması ne derece huzur verir o insanlara şaşarım. Sokak ortasında yürüyenlere, caddeden geçen araçlara aldırmadan, kafeterya kenarında öğle yemeklerini yiyenlerin önünde, benzin istasyonunu pompalarının arasında yapılan ibadete ben anlam veremiyorum. Namaza duran erkeklerin, kendilerini nasıl ibatede odaklayabileceklerini aklım almıyor. Yoldan gelen geçenlere bakanlar, yanındaki ile konuşanlar, elindeki cep telefonu ile ilgilenenler…
Hatta bir keresinde yolda yürürken eski çalıştığım iş yerinden biri ile karılaştım. Tokalaşmak için uzattığım elimi bile tutmadan selamlaştı. Kolunun altındaki seccadeden cuma namazına gittiği belliydi zaten. Bir sokak boyu birlikte yürüdük, olmayan cami avlusuna ayrıldık. Dönüş yolu olarak kullandığım cemaatin arkasından yerde dizilmiş, dizlerinin üzerinde oturmuş erkeklere göz gezdirirken az önce konuştuğum kişiyle gözgöze geldim. Başıyla selamlayıp gülümsedi bana…
Hatta bir keresinde yolda yürürken eski çalıştığım iş yerinden biri ile karılaştım. Tokalaşmak için uzattığım elimi bile tutmadan selamlaştı. Kolunun altındaki seccadeden cuma namazına gittiği belliydi zaten. Bir sokak boyu birlikte yürüdük, olmayan cami avlusuna ayrıldık. Dönüş yolu olarak kullandığım cemaatin arkasından yerde dizilmiş, dizlerinin üzerinde oturmuş erkeklere göz gezdirirken az önce konuştuğum kişiyle gözgöze geldim. Başıyla selamlayıp gülümsedi bana…
Sadece cuma günleri ile kısıtlamadan, kadın erkek bir arada, kutsal olan mekan içerisinde, en temiz halleriyle, yerlerde değil de kürsülerde ibadet yapılsa olmaz mıydı?
Yener Balta, 31 Ekim 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder