SON KİTAP
Babam gideli iki ay oldu. Bu
iki ay içerisinde nereden nasıl başlarım diye düşünürken, babamın
bilgisayarındaki tüm klasörlerin bir kopyasını kendi bilgisayarıma aktardım. Şu
an babamın arşivi içerisinde kaybolmak üzereyim. Basılmış kitaplar, basılmaya
hazır olanlar, kitaba dönüşmeyecek dosyalar, günlük yazışmalar, notlar, daha
neler neler... Tüm arşivi elden geçirip geriye bıraktığı 300’e yakın dosyanın
kaçı makinede dizilmiş, amacım onları bulmak... Sanırım onları da çalışmalar klasörü
adı altında gruplamış... Her makinemin karşısına oturduğumda heyecanla ve git
gide kolaylayacağımı düşünsem de, birkaç saat sonra bunu üstesinden nasıl
geleceğim diye her defasında bocalıyorum.
Hep aklıma gelse de bir gün
olsun sormaya cesaret edemedim. Ne, nerede, nasıl duruyor çalışmaların diyemedim.
O varken bu soruyu sormak kendimce hiç de yakışık almazdı. Çünkü ne babam, ne
ben ayrılış denen o gerçeği çok iyi bilsek de hiç aklımıza getirmiyorduk. Her
ne kadar uzatmaları yaşıyorum dese de kendisi...
Son dört kitabını aynı anda
bastırmıştık. “Dinli Dinsiz Tartışıyor” kitabı, babamın düşüncelerinin tümünün
özetiydi. Kitabı hazırlarken, tıpkı diğerleri gibi merakla okuyordum. Bu kitabı
için kendisine düşüncelerimi belirttiğimde görüşümün çok doğru bir
değerlendirme olduğunu söylemişti.
Hastanede yattığı dönemde bu
kitabından bir tane getirmemi istemişti. Acil ve yoğun bakımdan çıkmış, normal
bakım odasında yatarken okuyacaktı.
Babam benim!..
Ben beni bildim bileli
elinden düşürmediği kitapları, bu sefer elinde bile tutamıyordu. Gücü buna
yetmiyordu. Nefesi, kalbi buna izin vermiyordu. Okuma, yazma, düşünme arzusu
ile yanıp tutuşan babamın artık gücü kalmamıştı.
Benim yazıyor olmam onu çok
mutlu ediyordu. Hep yazmamı vasiyet ediyordu. Bundan ekmek bile yiyebileceğimi
söylüyor, beni yüreklendirmek için benden de güzel yazıyorsun dediğinde, senin
de yazılarını kitaba dönüştürme zamanı geldi diyerek hazırlamamı istemişti.
Yazmam babam için kendisine
umut olmuştu. Geride bıraktığı yazıları, kitaplarını yaşatacak kişi olarak
büyük bir mirası gözü arkada kalmadan bırakıp gidecekti.
O an için, yaşamının son
zamanları olduğunu hiç aklıma getirmedim, konduramadım da... Solunumda zorlanıyor,
makinesiz solum yapması imkansız görünüyordu. Tekrar yoğun bakıma girecekti.
Ablam başucundaki eşyaları
toplarken kitabı eline aldığında, el ve göz işareti ile bir şeyler diyen babama
tercüme olan ablam; “kitabı Yener’e mi vereyim?” dediğinde evet dercesine onaylamış,
o soluk gözleri bir anlığına parlamıştı. Belki de ben öyle hissetmiştim. Babam
o kitabıyla bana tüm kitaplarını emanet etmişti.
O an, babamla vedalaşmamızmış
meğerse...
YENER BALTA, 9 ARALIK 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder