TARÇIN
UYUYOR!
Bu gün bir
kez daha gözlerim doldu. Küçücük yavru bir köpeğin, sahibi olan çocuğu kapıda
görmesindeki mutluluğa şahit olmuştum. Zıplamıyor neredeyse havada uçuyordu.
Tarçın’da, beni kapıdan girer girmez aynen böyle karşılardı. Zıplardı, atlardı,
sağa sola koşardı, kucağımda sevmemle, biraz sakinleşirdi.
Tarçın için 12 Şubat günü bir türlü veremediğim kararı
vermiştim. Bu karar uyutma işlemiydi!
Tarçın’la
ilgili fazlaca yazı yazdım. Bu yazıyı da yazmadan edemedim.
16 yıl
yaşamıştı. Artık çok yaşlanmıştı. Sperm torbasındaki büyümeye kanser denmişti.
Oturup kalkamıyordu. İki basamaklı bahçeye inip tuvaletini yapıp çıkamıyordu.
Kimi zaman bahçe kapısının açılmasını bile bekleyemeyip olduğu yere ihtiyacını
gideriyordu. Zaman zaman da yatağını ıslatıyordu.
Geceleri
inliyordu. Belli ki acısı çoktu. Yatağından kalkması zaman alıyordu. Sanırım
ayakları uyuşuyordu. Bazen ayakta kımıldamadan durur, bazen de olduğu yere
yığılırdı.
Ağzı çok
kötü kokuyordu. Dişleri dökülmüştü. Artık öksüremiyordu bile... Küçücük bir şey
de olsa yediğimizden verince kusuyordu.
Gözleri
sık sık çapaklanıyor, şişiyordu. Göz damlalarıyla çare aradım.
Kulakları
duymuyordu. Seslensek de bakmıyordu. Ancak yüksek sese tepki veriyordu. Bazen
kapının açılan kısmını karıştırıp diğer tarafında beklediği oluyordu.
Kapı çalıp
da biri geldiğinde can havliyle fırlayıp havlayan Tarçın, artık hiç oralı
olmuyordu.
Tırnak
dipleri hep kanamıştı. Tüylerinin canlılığı kalmamış, Tarçın artık sona
yaklaşmıştı. Her an, bir şey olacak diye korkuyordum Tarçın’a...
O gün hiç
aklımda yokken “bugün bu iş olmalı!” dedim. Bugün Tarçın için bu kararı verdim
verdim, yoksa uzayıp gidecek, hayvan da çektiği acısıyla kalacaktı.
Veterineri
telefonla aradım. Bir önceki görüşünde daha fazla gecikmememi, bir an önce
uyutulması gerektiğini söylemişti.
Bir kez
daha kararımın doğruluğunu kanıtlayacak şeyleri, sorularım karşısında
onaylatmıştım. Uyutma işleminin maliyetini daha önce öğrenmiştim. Randevu almak
istedim aynı güne. Gerek olmadığını söyledi. Hatta uygunsa hemen gelin demişti.
Sonrasında Tarçın’ı alacaksak çarşaf tarzı bir örtü getirmemi, almayacaksak
belediyeden araç çağıracağını, onun için vakitli gelmemizde yarar olduğunu
söylemişti.
Tüm
kararlılığımla hazırlanmıştım. Tarçın’ın eşyaları dönüşte beni üzecekti. Bundan
emindim. Hiç birine dokunmadım. Yarım kalan maması, su kabı, minderi, oynamasa
da ortalıkta duran topu...
Arabanın
arka koltuğuna örtüsünü açtım. Ağır ağır pati adımlarıyla sağı solu işaretledi.
Son bir kez uzaktan fotoğrafını çektim.
“Hadi gel,
arabaya, gidiyoruz Tarçın...” dedim. Bu kelimeleri iyi bilir, çok severdi. Evde
olmaktan sıkılır, arabayla, anneyle gideyim de... havasındaydı hep. Sanki sezinlemişti.
O kadar isteksiz arabaya geldiğini hiç görmemiştim.
Arabaya
biner binmez gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Vazgeçmeyecektim. Yol
boyunca ağladım. Veterinerin yerine gelmiştik. Arka koltukta, araba durduğu
anda ayağa fırlayan Tarçın, bu sefer derin bir uykudaydı. Okşayarak uyandırmış,
kucağıma aldım. Sımsıkı sarıldım. Ona bu son sarılışımdı. Başından öptüm.
İçeri
girdik. Veteriner buruk bir tebessümle karşıladı bizi. Yanındaki kadın “nesi
var?” demiş olmalı ki, kadına doğru eğilerek sessizce “uyutma işlemi” demişti.
Bunu duymak daha da duygulandırmıştı beni.
Tarçın’ı
bir kez daha öptüm. Göz göze gelmemek için yüzüne hiç bakmadım. Bakışlarında
hep bir anlam yakalardım!...
Metal
sedyeye bırakıp, sessizce, “özür dilerim Tarçın, dostluğun için teşekkür ederim.”
diyerek yanından ayrıldım.
Hıçkırarak
ağlıyordum...
Yener
Balta, 23 Mart 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder