28 Haziran 2016 Salı

TEKNEDE BALIK

TEKNEDE BALIK
Heyecanlıydım! Akşam yediden, sabah yediye denizde geçirecektim. Denizi çok seviyorum. Deniz huzur veriyor. Sonsuzluğu rahatlatıyor. Bir geceyi denizin üzerinde, hem de hiç uyumadan geçirmek farklı bir deneyim olacaktı.
Bu yıl balık yakalamanın keyfini çıkardım. Ama denizin üzerindeyken tutmanın keyfini yaşamamıştım.
Balık tutacağımız yer, balık üreticiliğinin yapıldığı yerin 100 metre yakınındaydı. Orası denizin ortasında, iki saat tekne yolculuğu ile gideceğimiz bir uzaklıktaydı. Saat yediydi ve günbatımının keyfine varacaktım. Fotoğraf makinem elimde anı kolluyordum.  Güneş denizden batacaktı. Az ötede üç sıra dağa denk gelse güzel kareler çekebilirdim. Hatta güneşi alıp şunun arasına koymalı dedim kendi kendime...
Güneş, denize doğru inerken, tepsi gibi koca bir yuvarlak olduğunda balık üretilen yere gelmiştik. Güneşin kızıllığı, denizi ve gökyüzünü alev alev yakıyordu. Balıkların olduğu yerde çığırtkan martılar av peşindeydi. O kızıllıkta, güneşin ışığında kara lekelere dönüşen martılar harika görünüyordu. Sayısız deklanşöre bastım. 
Kızıl güneş batmış, ayın yansıyan beyazlığı denizi açık maviye çevirmişti. Manzara şahaneydi. Sanki güneş beyaza bürünüp ay olarak gelmişti. Buz mavisi deniz, martılarında gitmesiyle sonsuz bir sessizliğe büründü.
Balık tutma zamanı başlamıştı. Herkes oltasını denize salmış rast gelmesini bekliyordu. Teknenin ön kısmından taka taka diye bir balık yere çarpıyordu. O masum can, can derdinde oradan oraya vurup duruyordu. Usta balıkçılar koca bir lüfer yakalamış, oltayı kendine dolayan balığı tutmaya çalışıyorlardı. Arkamızda sessizliği bir çupra çırpınışı bozdu. Tam ona bakarken benim oltaya da balık gelmişti. 50 metrelik derinlikten oltayı çekmeye başladım. Yemle birlikte olta iyice ağırlaşmış, yay biçimini almıştı. Bu bir levrek dedi yanımdaki, oltanın ucundaki balığın iğnesini dikkatlice çıkardı. Teknede bir coşku yaşandı, herkes balık tutma telaşındaydı.
Üretim çiftliğinin nöbetçileri denizin üzerinde kurulu olan konteynırda yaşıyorlardı. Gece devriye gezen özel güvenliği vardı. Küçük bir kayık çok yanaştığı için uzaklaştırıldı. 100 metreye kadar yanaşmak için özel izin gerekiyormuş. Sıkı denetleniyormuş, bu tür avcılıklar... Usta balıkçılar gece boyunca, değişik tekniklerde olta attı. Heyecanlı bekleyişlere çay ve kahvenin sıcaklığında tanıklık ettim.
Nasıl sabah oldu anlamadım. Birkaç saat uykusuzluğa dayanamayan ben gece hiç sızlanmamış, uyku hiç aklıma getirmemiştim. Gün doğuyordu. Güneş görünmeden önce ortalık aydınlanmış, oltalar toplanmış, kim ne kadar balık tuttuysa masaya dizilmişti. Kısmetler fotoğraflanmış, en büyük balığı tutan balığıyla poz vermişti.
Teknenin ön kısmına geçmiş, güneşin dağın ardından görünmesini bekliyordum. Teknede herkes yolculuk boyunca dinlenmeye çekilmişti. Kaptan rotasında ilerliyor, hafiften bir müzik duyuluyordu. Güneşin her anını fotoğraflamıştım neredeyse... Balıkçıl kuşlar aceleci kanat çırpışıyla güneşe doğru ilerlerken, bir başka balıkçıl grubu denizde kendini dışarı atan balıkları yakalayarak ilk nemalarını yakalamışlardı.
Güneşin sıcaklığı, denizin serinliğiyle kaynaşırken kıyıya yaklaşmıştık. Eve gidip bir an önce gecenin yorgunluğunu üzerimden atmak istiyordum.

25 HAZİRAN 2016

 YENER BALTA

Hiç yorum yok: