TEKNEDE BALIK
Heyecanlıydım! Akşam
yediden, sabah yediye denizde geçirecektim. Denizi çok seviyorum. Deniz huzur
veriyor. Sonsuzluğu rahatlatıyor. Bir geceyi denizin üzerinde, hem de hiç
uyumadan geçirmek farklı bir deneyim olacaktı.
Bu yıl balık yakalamanın
keyfini çıkardım. Ama denizin üzerindeyken tutmanın keyfini yaşamamıştım.
Balık tutacağımız
yer, balık üreticiliğinin yapıldığı yerin 100 metre yakınındaydı. Orası denizin
ortasında, iki saat tekne yolculuğu ile gideceğimiz bir uzaklıktaydı. Saat
yediydi ve günbatımının keyfine varacaktım. Fotoğraf makinem elimde anı
kolluyordum. Güneş denizden batacaktı.
Az ötede üç sıra dağa denk gelse güzel kareler çekebilirdim. Hatta güneşi alıp
şunun arasına koymalı dedim kendi kendime...
Güneş, denize doğru
inerken, tepsi gibi koca bir yuvarlak olduğunda balık üretilen yere gelmiştik.
Güneşin kızıllığı, denizi ve gökyüzünü alev alev yakıyordu. Balıkların olduğu
yerde çığırtkan martılar av peşindeydi. O kızıllıkta, güneşin ışığında kara
lekelere dönüşen martılar harika görünüyordu. Sayısız deklanşöre bastım.
Kızıl güneş batmış,
ayın yansıyan beyazlığı denizi açık maviye çevirmişti. Manzara şahaneydi. Sanki
güneş beyaza bürünüp ay olarak gelmişti. Buz mavisi deniz, martılarında
gitmesiyle sonsuz bir sessizliğe büründü.
Balık tutma zamanı
başlamıştı. Herkes oltasını denize salmış rast gelmesini bekliyordu. Teknenin
ön kısmından taka taka diye bir balık yere çarpıyordu. O masum can, can
derdinde oradan oraya vurup duruyordu. Usta balıkçılar koca bir lüfer
yakalamış, oltayı kendine dolayan balığı tutmaya çalışıyorlardı. Arkamızda
sessizliği bir çupra çırpınışı bozdu. Tam ona bakarken benim oltaya da balık
gelmişti. 50 metrelik derinlikten oltayı çekmeye başladım. Yemle birlikte olta
iyice ağırlaşmış, yay biçimini almıştı. Bu bir levrek dedi yanımdaki, oltanın
ucundaki balığın iğnesini dikkatlice çıkardı. Teknede bir coşku yaşandı, herkes
balık tutma telaşındaydı.
Üretim çiftliğinin
nöbetçileri denizin üzerinde kurulu olan konteynırda yaşıyorlardı. Gece devriye
gezen özel güvenliği vardı. Küçük bir kayık çok yanaştığı için uzaklaştırıldı.
100 metreye kadar yanaşmak için özel izin gerekiyormuş. Sıkı denetleniyormuş,
bu tür avcılıklar... Usta balıkçılar gece boyunca, değişik tekniklerde olta
attı. Heyecanlı bekleyişlere çay ve kahvenin sıcaklığında tanıklık ettim.
Nasıl sabah oldu
anlamadım. Birkaç saat uykusuzluğa dayanamayan ben gece hiç sızlanmamış, uyku
hiç aklıma getirmemiştim. Gün doğuyordu. Güneş görünmeden önce ortalık
aydınlanmış, oltalar toplanmış, kim ne kadar balık tuttuysa masaya dizilmişti.
Kısmetler fotoğraflanmış, en büyük balığı tutan balığıyla poz vermişti.
Teknenin ön kısmına
geçmiş, güneşin dağın ardından görünmesini bekliyordum. Teknede herkes yolculuk
boyunca dinlenmeye çekilmişti. Kaptan rotasında ilerliyor, hafiften bir müzik
duyuluyordu. Güneşin her anını fotoğraflamıştım neredeyse... Balıkçıl kuşlar
aceleci kanat çırpışıyla güneşe doğru ilerlerken, bir başka balıkçıl grubu
denizde kendini dışarı atan balıkları yakalayarak ilk nemalarını
yakalamışlardı.
Güneşin sıcaklığı,
denizin serinliğiyle kaynaşırken kıyıya yaklaşmıştık. Eve gidip bir an önce
gecenin yorgunluğunu üzerimden atmak istiyordum.
25 HAZİRAN 2016
YENER BALTA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder