GİZLİ GÜNCE
Bugün bir gizi araladım. O giz aslında dolaylı bana
bırakılmış bir emanetti! Emanetin sahibi yaşıyor olsaydı o giz elimin altında
da olsa açıp bakmazdım. Çok sevdiğim özelliğimdir birilerine ait özel bir şeye ne
olursa olsun dokunmamak.
Üzeri siyah-bordo ciltli küçük ve ince defteri araladığımda
yıllar öncesinde kaleme alınmış, üzerine yıl belirtilmişti. Giriş yazısından ve
imzasından da anladığım kadarıyla dolaylı olarak bana emanet eden kişiye de bir
emanetti. Bu daha da burk bir duyguydu.
Sayfalar bazen el yazısıyla, bazı sayfalarda büyük dik
harflerle, bazı günler farklı renkte kalemlerle yazılmıştı. Daha önce var olan güncenin
ikincisi olarak tanımlanmış, düşündüklerinden, olmasını isteklerinden en çok da
yaşadığı olumsuz anlar ve duygulardan bahsederek, kendi çocuklarına hitap
etmişti. “Siz çok küçüktünüz” demişti, “anneniz” diyerek bahsetmişti bazı
satırlarda... Bazı satırlarda, çocuklarına “şu an ağlıyorsunuz” diye
bahsetmişti...
Bu emaneti kendi çocuklarına vermeli miyim diye aklımdan
geçirdim. Ya değerini bilemezlerse, ya önemsemezlerse... Ya da daha çok olumsuz
anların yazıldığı satırlarda geçmişe dönüp bir kenara atarlarsa... Şu an için
onu düşünmenin zamanı değil dedim kendi kendime... Bir de emanetin ilk sahibi
vermediğine göre diye düşündüm.
Amacım, yaptığım çalışma için diğer emanetlerin (kitaplar,
yazılmış kitaplar, basıma hazır dosyalar, fotoğraflar, eşyalar, anılar...)
arasından birkaç fotoğraf almaktı. Ama o ince ve küçük anı defteri tüm gizemiyle
elimin altında, gözümün önünde duruyordu. Defterin üzerinde çocukluğumdan
hatırladığım beyaz etiketlerden vardı. Etiketin üzerinde o kişiye ait olduğunu
bildirir küçük bir de not vardı.
Defterin sayfalarını hızlıca çevirdim. Araya eklenen bir
zarf ve dörde katlanmış bir kağıda rastladım. Zarfın içerisinde başsağlığı için
gönderilen telgraflar vardı. Küçük not kağıtlarında kimlerin telefon edip,
katılamamalarının gerekçeleri bir iki kelimeyle not edilmişti. Bir de o hüzünlü
ayrılışta yapılan masraflar bir kağıda detaylı yazılmıştı.
Pembe pelür kağıdın üzeri de daktilo ile yazılmıştı. O
birkaç sayfa, o güncenin belki de bir
öykünün sonu gibi tamamlayanıydı.
Orada bir geçmiş vardı, yaşanmıştı, çile, emek en çok da
sevgi vardı. Acıların içine gizlenmiş sevgilere rastladım. Hani şu sevgisinden
zarar veren, işin içinden çıkılamayan çırpınışlardandı.
O okuduğum birkaç satır o defterin sırlarıydı. Bir satırını
bile burada paylaşmayı planlamadım. O anki satırlar, kendini yazıda rahatlar bulan
bir insanın içini kağıda dökmesiydi.
O pembe kağıtta yazılanlar henüz tamamını okumadığım
güncenin belki de en özel kısmıydı. Günce kişiye ait olsa da, o kağıtta yazılanlar,
o kişinin bir başka gözden yazılmış son saatleri olan hazin gidişinin
anlatımıydı.
O satırları göz yaşlarımın buğusunda okudum.
Acının paylaşılamadığını anladım!
18 Ağustos 2016
YENER BALTA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder