ANNELER GÜNÜ
Madem öyle, geçmişe gidiyoruz...
Anne!
Annem...
Geçmiş!..
Ne acı, anneyi geçmişte bırakmak. Anılarda, sızılarda ve
bazen güzel anlarda kalanın anne olması. Gün gelip anneler günü adı altında
anılması...
Bazen yaşanan bir anda, bazen verdiği bir nasihatte, bazen
pişirdiği yemeğin tadını yakaladığımda, bazen bir hareketimde annemi buluyorum
kendimde.
1975 yılları olsa gerek. Kirazlı eteğimi annem dikmişti.
Kiraz apliklerini de kendi yapmıştı. İki yanda duran küçük ceplerinin üzerine
işlemişti. Çok severdim bu eteğimi çok... Beyaz, kolları fırfırlı, fırfırının
kenarı fistolu gömleğimi de annem dikmişti yine. Kim bilir; babamın yakası ve
dirseği yıpranmış, hangi gömleğine hayat vermişti bana biçerek.
Bizleri güzel giydirmeyi çok severdi. Dikip giydirdiğinde
yaptığı işe beğeniyle bakardı. Annem terziydi. Hem de usta terzi. Çocuk yaşında
ustasının yanında öğrenmiş, sonra kendisi ustaların ustası olmuştu. Gelinlikten
abiyeye, basmadan, kaşeye her türlü kumaş hayat bulurdu annemin ellerinde. Annem
her birimizin dikiş öğrenmesini isterdi. Ufak bir işin altından kalkmamızı
düşündüğü içindi. Nasıl olmuşsa hepimiz bir şekilde öğrenmişiz annemizden. Onun
teyellerini yaparak, kumaş biçerken yayında durarak, bazen bol teyellerini
çizdiği sabun çizgisinin üzerinden alarak... Bazen toplu iğneyi hazırlayıp ona
uzatırken... (Bakmadan aldığı için mıknatıslı iğne kutusunda parmaklarına batardı. Prova yaptığı zaman da, prova olan iğneyi
hazırlardı.)
Dikiş makinesine oturmamıza zamanı gelince izin verirdi. İki
çuval kumaş vardı diktiklerinden artan. Minik parçalar bile zamanı gelince
yerini bulurdu elbet. Bu kumaşlar bize serbestti. Makineyi kullanmayı
öğrenmemiz için parça bohçaları, tutacaklar ilk işlerimiz olurdu. Mutfakta
kullanınca çok hoşuma giderdi. Görenler, “bana da diker misin?” dediğinde bu
bir onurdu benim için...
“Bu” derdi, makineyi göstererek; “ben ölünce senin!” Kumaşa
hayat verdiği, baş tacı dikiş makinesi için.
Evlenirken” lazım olur” diye aldığı ilk dikiş makinesini de
bana vermişti. “İşine yarar bu, ne kadar antika değerinde olsa da” deyip. Hala
o makineyi kullanmaktayım. Masa üzerine konup, motorlu, çalışması için bir dili
olan ve o parçayı dizle ittiğinde çalışan. Tıkır tıkır dikiyorum kumaşlarımı.
Şu an annemin dikişle geçen günleri aklıma geldi. Ne çok
geleni vardı. Ziyarete gelenin bile elinde anneme yaptıracak işi olurdu
nedense!.. Yufka yürekli annem ne karşılığındaydı, ne de zahmetinde... Yetmez,
bir de gelene gösterirdi nasıl yapılacağını... El tutmaz, gözü görmez, dermanı
kalmaz olunca o gelenlerinde ardı kesildi!..
Hani derler ya, “anaların hakkı ödenmez” çok doğru.
Kıymetini bilin yanınızdayken annenizin, benden söylemesi.
Nur içinde yat canım annem.
13 MAYIS 2018
YENER BALTA
1973-75 yılları. Ankara, Yenimahalle
7.Durak arkasında annemin teyzesinin oğlunun (Metin Kalelioğlu) evi.
Şimdi hepsi aramızdan ayrılan büyüklerimiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder