5 Haziran 2018 Salı

ANNELER GÜNÜ


ANNELER GÜNÜ

Madem öyle, geçmişe gidiyoruz...

Anne!
Annem...
Geçmiş!..

Ne acı, anneyi geçmişte bırakmak. Anılarda, sızılarda ve bazen güzel anlarda kalanın anne olması. Gün gelip anneler günü adı altında anılması...

Bazen yaşanan bir anda, bazen verdiği bir nasihatte, bazen pişirdiği yemeğin tadını yakaladığımda, bazen bir hareketimde annemi buluyorum kendimde.

1975 yılları olsa gerek. Kirazlı eteğimi annem dikmişti. Kiraz apliklerini de kendi yapmıştı. İki yanda duran küçük ceplerinin üzerine işlemişti. Çok severdim bu eteğimi çok... Beyaz, kolları fırfırlı, fırfırının kenarı fistolu gömleğimi de annem dikmişti yine. Kim bilir; babamın yakası ve dirseği yıpranmış, hangi gömleğine hayat vermişti bana biçerek.

Bizleri güzel giydirmeyi çok severdi. Dikip giydirdiğinde yaptığı işe beğeniyle bakardı. Annem terziydi. Hem de usta terzi. Çocuk yaşında ustasının yanında öğrenmiş, sonra kendisi ustaların ustası olmuştu. Gelinlikten abiyeye, basmadan, kaşeye her türlü kumaş hayat bulurdu annemin ellerinde. Annem her birimizin dikiş öğrenmesini isterdi. Ufak bir işin altından kalkmamızı düşündüğü içindi. Nasıl olmuşsa hepimiz bir şekilde öğrenmişiz annemizden. Onun teyellerini yaparak, kumaş biçerken yayında durarak, bazen bol teyellerini çizdiği sabun çizgisinin üzerinden alarak... Bazen toplu iğneyi hazırlayıp ona uzatırken... (Bakmadan aldığı için mıknatıslı iğne kutusunda parmaklarına batardı.  Prova yaptığı zaman da, prova olan iğneyi hazırlardı.)

Dikiş makinesine oturmamıza zamanı gelince izin verirdi. İki çuval kumaş vardı diktiklerinden artan. Minik parçalar bile zamanı gelince yerini bulurdu elbet. Bu kumaşlar bize serbestti. Makineyi kullanmayı öğrenmemiz için parça bohçaları, tutacaklar ilk işlerimiz olurdu. Mutfakta kullanınca çok hoşuma giderdi. Görenler, “bana da diker misin?” dediğinde bu bir onurdu benim için...

“Bu” derdi, makineyi göstererek; “ben ölünce senin!” Kumaşa hayat verdiği, baş tacı dikiş makinesi için.

Evlenirken” lazım olur” diye aldığı ilk dikiş makinesini de bana vermişti. “İşine yarar bu, ne kadar antika değerinde olsa da” deyip. Hala o makineyi kullanmaktayım. Masa üzerine konup, motorlu, çalışması için bir dili olan ve o parçayı dizle ittiğinde çalışan. Tıkır tıkır dikiyorum kumaşlarımı.

Şu an annemin dikişle geçen günleri aklıma geldi. Ne çok geleni vardı. Ziyarete gelenin bile elinde anneme yaptıracak işi olurdu nedense!.. Yufka yürekli annem ne karşılığındaydı, ne de zahmetinde... Yetmez, bir de gelene gösterirdi nasıl yapılacağını... El tutmaz, gözü görmez, dermanı kalmaz olunca o gelenlerinde ardı kesildi!..

Hani derler ya, “anaların hakkı ödenmez” çok doğru. Kıymetini bilin yanınızdayken annenizin, benden söylemesi.

Nur içinde yat canım annem.

13 MAYIS 2018
YENER BALTA



1973-75 yılları. Ankara, Yenimahalle

7.Durak arkasında annemin teyzesinin oğlunun (Metin Kalelioğlu) evi.
Şimdi hepsi aramızdan ayrılan büyüklerimiz...







Hiç yorum yok: