GÜLE GÜLE BABA...
Sana yakışmayan bir gidiş
oldu baba!
Özür diliyorum, gidişin
süresince de sayısız özür diledim senden... Gitmek zaten sana yakışmadı da... Ne
gelir elden ölüm karşısında.
“Toplumun ahlakı, gelenek ve
göreneği kanundur!” derken çok da haklıydın baba. Alışılagelmiş gidişlerden
olmasını ne sen isterdin ne de ben... Toplumun önüne, senin gidiş töreninde
yapılanın önüne geçemedim. İşin içinden çıkılamadığı anda “din” adı altında
çözüm bulmuşlar... Oysa ki seni daha yalnız, daha sessiz, daha kimsesiz, dinsiz
ve törensiz uğurlamak isterdim.
Hiçbir saygınlığı olmadan ön
safta duran erkeklerin ardına itilerek, o gün kaç kişi toprağa verilecekse sıra
verdi dizilerek, dillenen onca şeyin anlamsızlığında seni “öte dünya” olarak
niteledikleri sonsuzluğa uğurlarken hocanın ruhsuz ifadesi, ettiği duanın anlamsızlığı,
inançlı bilinen inançsızlığı karşısında ifadesiz kaldım.
“Mekanı cennet olsun”
diyenlerin seni anlamadıklarını, seni bilmediklerinin üzüntüsü içerisinde o an
için mücadele etmenin anlamsızlığı karşısında onların anladıkları dilde “amin”
dedim...
Bize vasiyetin olan dört
şeyden ilkini tüm ağırlığımızla yaptık, seni yolcularken göz yaşlarımızı
sessizce içimize akıttık.
İkincisini başaramadık
baba... Seni babası, atası, hatta tanrısı diye bilen kardeşlerini, senin için
bu tür değersiz söylemlerin anlamsızlığı, senin için son isteğin olarak sarf
edilmişken, üzülerek diyorum yerine getiremedik baba... Son yolculuğunda senin
ardında olmalarını istememişken, bu son isteğini yerine getiremedik diye aslında
üzülmüyorum da baba. Kızma ne olur bana.
Senin onlara karşı olgunluğun
ve sessizliğin karşısında sana karşı nefret duyguları içerisinde, senin gidişin
onların pişmanlığı ile onları sana getirdi baba!
Kardeşlerin yaptıkları
haksızlığı ve seni incitmelerinin ne kadar yanlış olduğunun farkında olsalar da
kendilerinde sen yaşarken yüzleşecek gücü bulamadıklarındandır... Gidişin
onların son pişmanlıkları olduğu her hallerinden belliydi baba...
Çünkü sana arkalarını
döndüklerinde bile senin onlar için hissettiğin sevginden, onlar için hissetmediğin
nefretinden eminlerdi baba, “et tırnaktan ayrılır mı?” diye bizim için
söylediğin aslında sizin içindi baba...
Maddiyatın, maneviyatın önüne
geçmesinin acı bir örneğiydi onlar!.. Sanırım çok pişmandılar, çok da yazıklandılar!
Senin gidişin onlara en büyük
ceza!..
Üçüncü vasiyetin olan;
kızların olarak, “birbirinizden ayrılmayın, bizi örnek almayın!” demeni yerine
getirirken kimimizin eksikliğini diğerimizin hoşgörüsü ile kapatarak senin sevginle
yapabiliriz eminim buna... Gözün arkada kalmasın baba...
Dördüncü vasiyetine gelince
baba!.. En zoru da bu aslında. Zaman alacak olan, uzun bir sürece dayanan, neredeyse
sen olunması gereken bir durum söz konusu baba... Seninle başladığımız elli
kitabının basımı ile aynı heyecanı paylaşmışken, geriye bize bıraktığın üç yüze
yakın dosyanı baskıya hazırlamak olacak baba... Bunun için kendimi gururlu, sorumlu
ve zorunlu hissediyorum. Bıraktığın eserlerinle, bugün ve yarınlarda
bilmeyenlere umut, aydınlanmak isteyenlere ışık olacağının, ileride eserlerin
için “kapınızı çalacaklar!”ın inancındaydın baba... Bu inancında seninleyim.
Kütüphane zenginliğindeki kitaplarını, senin adını taşıyan yeni kitaplarınla
yeni bir yerde “Eren Bilge Balta Kitaplığı” olarak yaşatacağız, buna ben kendi
adıma söz veriyorum baba, ismime yakışanda bu olacak, hani senin bana koyduğun,
“babasının kızı”na!..
Senin “doğum nasıl doğalsa
yaşam sürecinde ölüm de o kadar doğal” demen, yaşamın sonu olan ölümün elbet
bir gün olacağını söylemen, senin gidişinde tek tesellim oldu bana...
Ölüm sana yakışmadı! Sen tüm
ölümsüzlüğünle yaşayacaksın baba...
Gidişinin ardından senin için
söylenenleri duymak, senin için yazılanları okumak hüzün ile karışık gururun
mutsuz mutluluğundayım baba... Ne ilkti bu söylenenler, ne de son olacak... Bu
duyduklarım gururum ve alacağım yolda güç kaynağım olacak... Hatta ikisini buraya
alarak yazacağım.
“Değerli Büyüğüm,
İnternette sitenizi yeni
buldum.
Bu güne kadar sizi
tanıyamadığım benim için büyük bir kayıp...
Bundan sonra sık sık sitenizi
ziyaret edeceğim.
Sizin gibi değerli insanlar
çok olsaydı, bunlar %47’leri bulur muydu?
Çorumdan sizi seven birisi.
Saygılarımla,”
İsa Kartal, 26.1.2007
“Av. Hayri Balta
Sanırım yıl 1962 olsa gerek.
Yani 53 yıl önce.
O zamanlar bilgiye ulaşmak
çok zordu. Kaynak yoktu.
Kafamda çorbaya dönmüş
düşünceler vardı.
Özellikle Allah ve Din
konusunda bocalıyordum.
Bir ağabeyle tanıştım. Ve
nasıl bu konulara girdik onu da hatırlayamıyorum. Birkaç gün akşam üzeri
bulvarda yürüdük ve sohbet ettik.
Anlattıklarıyla huzura
kavuşmuştum. Yolumu bulmamda çok yararlı oldu.
Birkaç yıldır da durmadan
yazdığı kitaplarını gönderiyordu.
Laik, çağdaş ve tam bir
Atatürkçü idi. Onu size anlatmam için benim de kitap yazmam gerek.
Uzun süredir hastanedeydi.
Bir ömür hayat savaşından hep galip gelen ağabeyimizi bu kez kaybetti.
Dilerim, ruhu gideceği
yerlerde de ışık bulur ve ışık saçar.
Tüm ailesine baş sağlığı
diliyorum.”
Dr. Mehmet Göksel
Büyük bir yaşam mücadelesi
ile kendi çizdiğin yoldan bir gün olsun şaşmadan, ilkelerinle, düşüncelerinle, bilgeliğinle,
insanlığın ve davranışlarınla fazlasıyla hakkettiğin isminle “Eren Bilge”
olarak yaşayacaksın...
Yaşadığın onca zorluğa ve
yokluğa rağmen her zaman güçlü oluşun, sağlam ve dimdik ayakta duruşun, benim gurur
kaynağımdır baba...
Ellerimle sımsıkı tuttuğum
ellerin, kayıp gittiğin gün yapayalnız ve çaresiz hissetim kendimi baba... “Canımın
diğer parçası da koptu ayrıldı benden,” dedim senin için... Bu koca yaşımda
bile senin sıcaklığında, sevginde, güveninde, cesaretinde olmak beni senin tek ve
hala küçük kızınmış gibi hissettirdi bana...
Seni çok seven ve her
fırsatta bu sana söylemekten büyük mutluluk duyan ben, bir kez daha ve son
olmayacak defa her seni hissettiğimde dillendirmekten bıkmadan senin için
fısıldayacağım.
“Seni seviyorum baba.”
Her zaman giden bendim ve ben
el sallayıp hoşça kal derken sana, bu sefer giden sen olurken istemeyerek ve de
hiç istemeyerek,
“Güle güle baba!..”
15 Ekim 2015
YENER BALTA