2 Mayıs 2010 Pazar

KÖR BACA

KÖR BACA

Artvin'in köylerinden birinde yaşıyordu Ahmet Efendi, hanımı, kızı ve üç oğlu ile...

Ahmet Efendi, otobandan çıkıp yüksek rakımlı dağlara tırmanan yorgun kamyon sürücüleri, dağ havasını içine çekerek soluklandıkları, köy halkı erkeklerinin zamanı öldürdükleri bir yer olan kahvehaneyi işletiyordu.

Çocuklarının kendisi gibi bu kahvehanede ömürlerini tüketmelerini hiç istemedi. Okumayı çok istese de kendisi için mümkün olmadı. Çocukları için düşündüyse de hiç birini okutamadı. Kızı erken yaşta evlenip çoluk çocuğa karışmıştı.
Kendi çocuklarının bu köyde, kendi gibi yaşamasını hiç mi hiç istemediğinden, gelecek için karısıyla bile paylaşamadığı bir birikim yapmaya karar verdi.

Kendi kazancından her ay artırdığıyla bir altın aldı, aldığı altınları evinde hiç bir zaman kullanılmayan ocağın bacasından içeri atarak biriktirmeye karar verdi.

Büyük oğlunun en büyük hayali İstanbul'da yaşamaktı. En büyük oğul bir işin ucundan tutmak için İstanbul'a gitti. Birçok işe girmiş, çıkmıştı. En son başladığı matbaa sektöründe çalışmaya karar verip bu işin bütün inceliklerini öğrenmişti. Diğer iki kardeşini de yanına alıp, bu işi öğretmeye kararlıydı. Onlar da kendisi kadar bu işte başarılı olsalar da, bir başkasının yanında bir yerlere gelinemeyeceğini, bir miktar sermaye ile bu işe başlayabileceklerini düşünüp duruyorlardı. Ama sermayeyi nereden bulmalıydı. Evet, nereden nasıl bulmalıydı. Bu nedenle kara kara düşünüp duruyorlardı.

Derken Ahmet Efendi oğullarını yanına çağırdı. Oğulları ve hanımını ocağın bulunduğu odaya toplayarak, hiç açılmayan ocağın demir kapağını açıp, sonradan örülen duvarını kırıp, parçalanan taşları kenara yığıp, o zamana kadar kendisinin bile ne kadar olduğunu bilmediği birikimiyle ilk kez karşılaşmıştı. Hanımı, tek kelime etmeden şaşkınlık ve sevinç arası bir duyguyla bir an donakalmıştı.

Büyük bir övünçle, "işte tümü sizin" diyerek göstermişti oğullarına. Bu birikimi iyi değerlendireceklerinden emin bir şekilde oğullarıyla uzun uzun konuşmuştu.

Her üç oğul için bu birikim büyük bir sürpriz olmuştu. Yıllardır düşünüp durdukları sermaye hazır önlerinde duruyordu. Babalarına ne denli teşekkür etseler azdı. Kısa bir süre sonra üç oğul da İstanbul'da küçükten başladıkları işi büyütüp, birçok isim yapmış firmalar arasında yerlerini almışlardı.

Yener Balta,
29 Nisan 2010

Hiç yorum yok: