OKUNMUŞ GAZETELER
Ne çok rüzgarda savrulur, ne çok kullanılır amacı dışında... Günlük haberleri, gündemde olan gelişmeleri, genelde de ilanların verildiği basılı yayın organı gazeteler...
Bazen fakirlerin sofrası olur! Sağdan soldan bulunan mürekkep kokulu gazete kağıtları peyniri, ekmeği, zeytini misafir eder üzerinde. Bazen en acıklı haberlerin yer aldığı sayfalara göz atarken, lokmaları yutarken anlamsızlaşır, lokma düğümleniverir boğazında insanın. Kimi zaman, zamanında okunmamış haberler çok sonra okunur, duygulandırır.
Gazete köşelerinde fikirlerini söze döktüler diye nice canlara kıyılmış, Ahmet Taner Kışlalı'yı, Çetin Emeç'i, Uğur Mumcu'yu, Muammer Aksoy’u, Turan Dursun'u, fikirleri uğruna kaybetmişizdir.
Hatırlarım bugün gibi. Küçüklüğümde bizim eve babamdan dolayı çok gazete girerdi. Köşe yazısı yazdığı gazete, okumak için aldığı gazeteler, geriye dönüp bakabilmek için belli bir süre atılmaz biriktirilirdi. O zamanlarda mahalleden geçen el arabalı gazete toplayıcıları gazeteleri ahşap mandalla değiştiriverirlerdi. Zira okunmuşu kadar okunmamışı da kıymetliydi.
Annem dikiş dikerken parşömen kağıdı bulamadığında patronlarını gazete kağıtlarına çıkarırdı. Prova yaparken gazete kağıtlarını birbirine iğnelediğinde kağıttan elbise gibi dururdu prova yaptığı kişinin üzerinde. Hoşuma giderdi.
Çocukluğumuzda gazete kağıtlarını su ve mobilya tutkalı ile hamur yapıp, minik heykeller yapar, üzerlerini boyardık. Kim daha iyi yapacak yarışırdık...
Henüz toplum olarak ayrıştırarak atıklarımızı toplama gereği duymuyoruz. Çeriçöpü toplayıp bir arada atıveriyoruz. Sadece çöpe mi, sağa sola... Belediyelerin hummalı oy toplama yatırımlarının dışında sorumlu oldukları bölgelere farklı atıkları, farklı kutulara koyma alışkanlığını topluma aşılayamadılar. Bu sadece belediyelere düşen sorumluluk da olmasa gerek tabi. Her birey kendi üstüne düşen sorumluluğu ve eğitimi almış olsa, şimdiye biz de belli bir kültür seviyesine ulaşmış olacaktık.
Sık sık gördüğümüz aynı manzaralar, trafik kazası sonucunda metal yığınların arasından çıkarılan cansız bedenlerin üzerlerini örten gazeteler... Aynı gazeteler bir gün sonra aynı olayı haber yapacaklar belli ki, ne acı...
Çok iyi hatırlarım çocukluğumda okunmak için alınmayan, okunmak için istenmeyen gazeteler, ne zaman baca temizlenecekse, ne zaman birileri evini taşıyacaksa, boya badana yapılacak evlerin vaz geçilmezi haline gelirdi. Hele hele sobayı tutuşturmak için vazgeçilmez gazete kağıtları kış aylarında pek kıymetlenirdi.
Bizim küçüklüğümüzde pazarlar vardı. Öyle marketlerde meyve sebze bölümü yoktu. Çünkü market yoktu. Pazara göre oldukça pahalı manavlar olsa da belli bir kesimin yaklaşamayacağı fiyatlarda satılırdı meyve sebzeler. Haftada bir kurulan pazarlara gidilip alınan meyveler sebzeler, gazete kağıdından yapılmış kese kağıtlarına konurdu. Bu işin de hilesini yapan vardı. Kese kağıdı ağır gelsin, üründen kazanalım diye altını kalın katlayanlar bile vardı.
Bazen gemi olur suda yüzdürülen, bazen de güneşten korur başına takanın gazete kağıdından yapılan şapkalar...
Sırf satılsın diye, okunsun diye, yanında verilen promosyonlar, kupon karşılığı verilen ürünlerle, açılan bayilikler. Tenceresi, tavası, bardağı çanağı... Gazeteye ne kadar uymayan şey varsa yanına iliştiriliverip satılmasını sağladıkları gazeteler...
Her gazeteye bir tıkla ulaşılabilen sanal gazeteler...
Eski mürekkep kokulu, klişelerle dizilen gazeteler eski eserlerin arasında yerini alalı çok oldu. Tarihin tozlu kokusu, tarihin izlerini taşıyan neredeyse babalarımızla, dedelerimizle yaşıt gazeteler...
YENER BALTA,
3 AĞUSTOS 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder