SOKAK MEKANLARI ONLARIN
Ne çok şeye malzeme oldu şu İstanbul sokakları. Ne çok şeye tanıklık etti, ne çok şey yaşandı her bir sokağında. Herkesi, her kesimi kendine çeken koca şehir İstanbul!
Yeni bir yıla günler kala, çarşı ve mağazalarımızı, evlerimizi, bahçemizi ışıklarla süslerken, her bir rengin yanıp söndüğü, yeni bir yılın yeni umutlar getireceği beklentisi ile ömürden bir yıl daha giderken, zamanın bize neler kattığı kar kalırken yanımıza...
Çocukların ilgisinden çıkıp kendini çocuk hisseden büyüklerin ille de süsledikleri çam ağaçları. Gavur işi deyip de, ülkemizde pek kabul görmeyen, içten içe özenilen çeşit çeşit minyatürlerle süslenen ışıklı çam ağaçları.
Bostancı İskelesi'nin karşı caddesine düşen sokakların birinde, eskinin en lüks apartmanlarından birinin girişi önünde, ışıkların oynaştığı çam ağacından sonra gördüğüm manzarayı unutamam her niyeyse...
Soğuk geceyi biraz kıracağı ümidiyle, apartmanın girişi önündeki kuytu yer mekanları olmuş o gece için. Her gece yatılacak bir yer değil zira. Beyinlerin uyuşup da uykuya yenik düştüğünde, oracıkta kıvrılıp kalınacak anlık mekanlar. El ayak çekildiğinde, herkesler evlerine girdiğinde, sokakların gecenin sessizliğine gömüldüğünde, alınan tiner kokusu ile kafalarının ve bedenlerinin uyuşma aşamasında, alt alta, üst üste bir yığın halinde iç içe geçerek yatışları unutulacak gibi değil.
Sabah olup da henüz güneşin ışımadığı, sokak lambalarının oluşturduğu loşlukta seçmeye çalışıp da tam seçemediğim, gözlerimde yol boyunca bitirmek için çabaladığım geceden kalan uykumla, işe gittiğim aracın kırmızı ışıkta durması ile, araladığım göz kapaklarımı sonuna kadar açıp, karşılaştığım manzarayı algılamak için, bir süre öylece donup kaldığım manzarayı şu gün bile unutmuş değilim.
Bir film seti değil mekan. Hepsi neredeyse aynı yaşta, aynı kaderi paylaşan çocuklar. Soğuk henüz onları dondurmamış; hepsi, bedenler ne kadar birbirlerine sokulurlarsa o derece vücut ısılarını koruyabileceklerini bildiklerinden birbirlerine geçmişler.
Hiç biri sokak olsun istemez mekanları. Belki özgür olabilmek istedikleri için, belki baskıdan, belki acıdan, belki de zorlamadan kurtulmak için evlerinden kaçmakta bulmuşlar çareyi…
Özgürlük bu mu onlar için? "Sıcak bir ev, sıcak bir aile, iyi bir eğitim ve gelecek ümidi ile doğar her çocuk diye bilinir…" hep. Sonucun ne olacağı düşünülmeden, gelecekte ne olabilir kaygısı gütmeden, hayata merhaba dedirttirilen küçük bedenler...
Neredeyse her biri aile ilgisinden yoksun, geçim sıkıntısının ne olduğu iyi bilinen, bir dilim ekmeğin çöplüklerde arandığı yaşamlar...
Beyinlerde, bedenlerde bir keresinin bile silinmez izler bıraktığı tiner kokuları. Her bir çekişte ciğerlere dolan, beyinde hasarlara neden olan, gün be gün daha da uyuşabilmek, gerçeklerden kaçıp, hayal alemine dalabilmek için çekilen tiner kokuları, yarınlar için bir ümit olabilir mi sanki...
Yarınının ne olacağı şimdiden belli olan gençler… Sokakta yaşanılan hayatın kaçta kaçı iyi ile sonuçlanabilir ki...
1 yorum:
BABAM KENDİ SİTESİNDE BENİM ADIMA BİR SAYFA AÇMIŞ, ORADA BENİM ÖYKÜLERİME YER VERMİŞ VE BU NOTU YAZMIŞ;
Aşağıdaki öykülerin yazarı Yener Balta; bizim, dört kızımızın en küçüğü.
Bir Site kurmuş kendi kendine. Bana haber vermedi bile.
Site’sinin adresini aldım. www.yenerbalta.blogspot.com Yazılarına bir göz attım. Tadına doyamadım.
Sanki kırk yıllık yazarmış gibi yazıyor. Yazdıklarından haber bile vermiyor.
Yazılarını kendi Site’me almaya karar verdim. Yazdıklarını bire birer aşağıya yerleştirdim.
Sizlerin de beğenerek okuyacağını umuyorum…
Yazdıklarını ben de güvenle bilgilerinize sunuyorum...
Sevgilerle...
Eren Bilge, 18.1.2008
Yorum Gönder