7 Ocak 2016 Perşembe

HASTA YATAĞINDA

HASTA YATAĞINDA

Üç kişilik hastane odasında, orta yatakta, kıpırdamadan, daha doğrusu kıpırdayamadan yatıyordu. Bir başkasının yardımı olmadan değil soldan sağa dönmek, kaşınan burnunun üzerini bile kaşıyamaz durumdaydı.

Ne acı! Bir başka kişinin bakımına muhtaç olarak yaşamak...

Bu durumu babamın hastane odasında ona refakat ederken günlerce sabah akşam görmüş olmak, bazen doyumsuz insanoğlunun aç gözlülüğünde kıyaslar buluyordum kendimi. Hiçbirimizin birazdan bu duruma düşmeyeceğinin bir garantisi yoktu bu hayatta...

Bir bardak suya uzanamamak, yemeğini kaşıklayamamak, aynaya bakıp tıraş olamamak, üzerini örtememek, gazete okuyamamak, tuvalete bile gidememek... Yani en ufak ihtiyacı bile bir başkası tarafından giderilmesi, içler acısıydı. Aklı başındaydı, konuşamıyordu bile. Sadece göz hareketleri ile çevresine bakabiliyordu.

Eşi ve oğlunun nöbetleşe kalıp  baktıklarını izledim. Oğul olarak, eş olarak altını temizlemek ne zor bir durumdu. Pislik değil burada demek istediğim, bir babanın evladına bu durumda muhtaç olması...

Önümüz bayramdı. Eşi bayram hazırlığı yaptığından birkaç gün sonrasında geldiğinde yatağında küçülmüş, büzülmüş, en son nasıl bırakılmışsa öyle kalan, hasta yatağında birden ağlarken görmüştüm. Eşini gördüğü için ağlıyordu. O geldiği için sevinmişti. Bir şeyler demeye çalışsa da kelimeler, boğuk anlamsız ses olarak çıkıyordu ağzından. Kadın kocasının dili olmuştu, onu kendi dermiş gibi dinliyordu.

Oğul candı ihtiyaçlarını gideriyor, belli aralıklarda yatakta çeviriyor, kalan zamanda odada olmadığından baba derdini dillendiremiyordu. Birkaç kez aşağıda olan kafeteryaya gidip babasını sıkıntılı halinden dolayı çağırdığım olmuştu.

Karısı başkaydı, o konuşamasa da onun yerine de konuşuyor, yanında duruyor, dokunuyordu.

Çocuk candan da olsa eş başkaydı, eş yoldaştı, eş dermandı, eş sevgiydi, eş eşin eşiydi. Boşuna eş dememişlerdi.

12 yıldır böyle demişti. MS hastasıydı ve düzelmesi, eski sağlığına kavuşması imkansız olan eşinin durumunu kanıksamış olarak anlatırken, solunumda zorlandığı yetmiyormuş gibi yatak yaraları da acısına acı katmıştı.

Hani bazen ölümde çare aranır ya, bazı durumlar için, ne bileyim!.. Aklıma bunlar geliyordu, yaşamak nefes almaksa eğer, bu şekilde yaşamak bile ölmekten daha mı iyiydi? Bilemedim!..

YENER BALTA, 6 OCAK 2016


Hiç yorum yok: