DOĞADA OLMAK IV
“Her gün, yeni bir başlangıç yapın!” denir ya hep, işte ben
birkaç gündür o başlangıçları yaşıyorum. Her gün doğada olmak, havayı koklamak,
Ekim ayının ılık güneşini hissetmek...
Denizin önce ürperten, ardından zinde
hissettiren durgun, ılık suyu dinlendiriyor beni. Çıkmayı hiç istemiyorum. Güneş
ışığının yansımasıyla deniz alabildiğine berrak, dibini görebiliyorum. Adlarını
yeni öğrendiğim Sarpa, Melanur yavruları sakin yüzüşümde bana eşlik ediyor.
Biraz uzaktan geçen balıkçı teknesinin kıyıya gelen küçük dalgasında hafiften
mırıldandığı türküyü de getiriyor beraberinde...
Soyu tükenmekte olan Sultan
kelebeğine burada ilk kez rastlıyorum. Onlar da kuşlar gibi Ekim ayının
yumuşaklığında buluşuyorlar. Tarifsiz güzelliğine hayran kalıyorum. Her gün bir
kaçına rastlamaktayım. Gördüğümde duruyorum. Ürkek, titrek, sakin devinimini
izliyorum. Doğa o an sessizleşiyor. Narin kanatlarındaki turuncudan siyaha
geçen tonlamasına, baş ve kanat uçlarındaki siyahın içinde beyaz puanlarına
hayran kalıyorum. Naifliği büyülüyor beni. Doyamıyorum... Doğaya teşekkür
ediyorum. Bana bu güzelliği sunduğu için... Doğadaki tüm canlılara saygı
duyuyorum.
Adını bilmediğim mor çiçekli ağacı
hissetmek için duraksıyorum. Gövdesindeki kabuğuna, küçük oyuktaki örümcek ağına,
dalındaki çiçeğine, kurumuş tohumuna oya gibi işlenmiş yapraklarına hayran
kalıyorum.
Ağaçların arkasında sıralanmış mor
dağların puslu tonları gökyüzü ile karışıyor.
Bir kuş cıvıltısı ile gözlerim sesi
ararken, başka bir kuş sesini ayrımsıyorum. Ağaç yaprakları kuşları nasılda
gizliyor, sesleri ile yetiniyorum.
İnsanların evlerine döndükleri,
doğa ile baş başa kalan azınlığın şanslılarından sayıyorum kendimi.
Yol boyunca yürüdüğüm deniz kenarında
bakış alanıma giren her güzel manzarayı, fotoğraf karesinde sabitleştirmek
istiyorum. Birkaç kişinin oturduğu kafelerin önünden geçerken farklı tatlarda
müzikler çalınıyor kulağıma, birinin alçalan sesini, diğerinin yükselen sesi
tamamlıyor. Müziğe aç olduğuma karar verip, doğanın sessizliğinde müzik dinlemediğimin
ayırımına varıyorum.
İnsan dostu köpeklerin eşlik
etmesine alışığım da, bu gün iki kedinin yumuşak patilerinde yol boyunca bana
takılmalarına yüreğim dayanmıyor. Onlarla konuşuyorum, hatta; kedileri severken
halini sevdiğim arkadaşım canlanıyor gözümde. “Size uygun bir şey yok ki
çantamda, bilseydim bir kutu süt getirirdim” diyerek konuşuyorum kediciklerle...
Onların asıl dertleri yemek olsa da sıcak dostluklarına sadece dokunarak
karşılık verebiliyorum. Birinin beyaz sarı tüylerinde, bir diğerinin beyaz
siyah yumuşaklığında, başından kuyruğuna kadar dolaşan elimde enerjilerini hissediyorum.
Gözüm arkada, onların dostluğunda
kalıyor. Deniz kenarında balık tutan yaşlı adamın, iki küçük balığı önlerine atması
mutlandırıyor beni...
7 EKİM 2016
YENER BALTA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder