9 Ekim 2016 Pazar

DOĞADA OLMAK IV

DOĞADA OLMAK IV

“Her gün, yeni bir başlangıç yapın!” denir ya hep, işte ben birkaç gündür o başlangıçları yaşıyorum. Her gün doğada olmak, havayı koklamak, Ekim ayının ılık güneşini hissetmek...
Denizin önce ürperten, ardından zinde hissettiren durgun, ılık suyu dinlendiriyor beni. Çıkmayı hiç istemiyorum. Güneş ışığının yansımasıyla deniz alabildiğine berrak, dibini görebiliyorum. Adlarını yeni öğrendiğim Sarpa, Melanur yavruları sakin yüzüşümde bana eşlik ediyor. Biraz uzaktan geçen balıkçı teknesinin kıyıya gelen küçük dalgasında hafiften mırıldandığı türküyü de getiriyor beraberinde...
Soyu tükenmekte olan Sultan kelebeğine burada ilk kez rastlıyorum. Onlar da kuşlar gibi Ekim ayının yumuşaklığında buluşuyorlar. Tarifsiz güzelliğine hayran kalıyorum. Her gün bir kaçına rastlamaktayım. Gördüğümde duruyorum. Ürkek, titrek, sakin devinimini izliyorum. Doğa o an sessizleşiyor. Narin kanatlarındaki turuncudan siyaha geçen tonlamasına, baş ve kanat uçlarındaki siyahın içinde beyaz puanlarına hayran kalıyorum. Naifliği büyülüyor beni. Doyamıyorum... Doğaya teşekkür ediyorum. Bana bu güzelliği sunduğu için... Doğadaki tüm canlılara saygı duyuyorum.
Adını bilmediğim mor çiçekli ağacı hissetmek için duraksıyorum. Gövdesindeki kabuğuna, küçük oyuktaki örümcek ağına, dalındaki çiçeğine, kurumuş tohumuna oya gibi işlenmiş yapraklarına hayran kalıyorum.
Ağaçların arkasında sıralanmış mor dağların puslu tonları gökyüzü ile karışıyor.
Bir kuş cıvıltısı ile gözlerim sesi ararken, başka bir kuş sesini ayrımsıyorum. Ağaç yaprakları kuşları nasılda gizliyor, sesleri  ile yetiniyorum.
İnsanların evlerine döndükleri, doğa ile baş başa kalan azınlığın şanslılarından sayıyorum kendimi.
Yol boyunca yürüdüğüm deniz kenarında bakış alanıma giren her güzel manzarayı, fotoğraf karesinde sabitleştirmek istiyorum. Birkaç kişinin oturduğu kafelerin önünden geçerken farklı tatlarda müzikler çalınıyor kulağıma, birinin alçalan sesini, diğerinin yükselen sesi tamamlıyor. Müziğe aç olduğuma karar verip, doğanın sessizliğinde müzik dinlemediğimin ayırımına varıyorum.
İnsan dostu köpeklerin eşlik etmesine alışığım da, bu gün iki kedinin yumuşak patilerinde yol boyunca bana takılmalarına yüreğim dayanmıyor. Onlarla konuşuyorum, hatta; kedileri severken halini sevdiğim arkadaşım canlanıyor gözümde. “Size uygun bir şey yok ki çantamda, bilseydim bir kutu süt getirirdim” diyerek konuşuyorum kediciklerle... Onların asıl dertleri yemek olsa da sıcak dostluklarına sadece dokunarak karşılık verebiliyorum. Birinin beyaz sarı tüylerinde, bir diğerinin beyaz siyah yumuşaklığında, başından kuyruğuna kadar dolaşan elimde enerjilerini hissediyorum.
Gözüm arkada, onların dostluğunda kalıyor. Deniz kenarında balık tutan yaşlı adamın, iki küçük balığı önlerine atması mutlandırıyor beni...

7 EKİM 2016

YENER BALTA

Hiç yorum yok: