ARABA(MIZ)
Pek araba sevdalısı değilimdir. Kullanmaya başlamadan önceye kadar hiç heves etmemiştim. Ehliyet alma düşüncem annemin isteği doğrultusunda gerçekleşmişti.
O zaman işsizdim, şehir değiştirmiş, özel şirketlerin olumsuzluklarından dolayı çalışabileceğim bir iş yeri bulamamıştım kendime...
İkinci el, oldukça yıl almış bir arabamız vardı. Sık sık bakımı yapılsa da istediğimiz yere gidip geliyorduk. Annemin gitmek istediği yere götürmek hoşumuza gidiyordu. O zamanlar ne arabayı bilirdim ne de kullanmayı, eşimin katkılarıyla araba kullanmayı öğrenmiştim.
Annem bana,
"Ehliyetini al da birlikte gezeriz!" demişti. İşsiz olduğumu, Ankara'ya yeniden geldiğimizi ve sıkıntılı bir dönem içerisinde olduğumuzun bizden daha fazla ayırımındaydı.
"Sen ehliyet kursuna yazıl, kurs ücreti benden..." demişti.
"Olmaz öyle şey demiştim," kabul etmemiştim.
"Tamam, madem kabul etmiyorsun, paran olunca ödersin." deyip beni ikna etmişti.
Bir iki taksiti annem ödemiş, o arada bir yerde işe başlamıştım. Kalan taksitleri de ben ödemiştim.
Ehliyet sınavını birincilikle bitirene kurs ücretsiz olacaktı. Bundan faydalanamasam da kurs bitmiş, ehliyet alınmış, ben trafiğe çıkar olmuştum.
Anneme,
“Bu araba senin de, bunu bil!” demiştim.
"Benzini benden" deyip, gideceği yerde katkıda bulunmak isterdi. Başlarda kabul ettim, gün geldi maaşım iyileşti.
"Bundan sonra benzine karışmayacaksın, yoksa birlikte bir yerlere gitmeyiz anne" dedim. "Ey, peki arada alırım ama!" demişti, benim düşünceli annem...
Bir keresinde arabamız yokken, uzun bir aracın üzerinde çokça arabaları aynı anda taşıyan araç görmüştü.
"Acı navar biri de düşse bizim olsa" deyip Antep şivesiyle beni güldürmüştü. Annem gülmeyi, güldürmeyi severdi... Doğaldı onun esprileri…
En çok da teyzeme giderdik. Seyran Bağlarının dik yokuşunda beni cesaretlendirdi. Çok dik bir yokuşun dışında başka yol seçeneğimiz olmadığından, acemilik zamanım için o yol benim kabusum olurdu. Daha yola çıkmadan, oraya gelince ne yaparım diye kaygılandığımda, annem cesaretlendiricim olurdu. Öndeki ve arkadan gelen aracı kollar, birinci vitese atar, arabayı bağırttırarak çıkardık. Kış günleri kar olacak, buzlanacak, lastik kayacak diye, zamanlamayı iyi yapardık.
Gezerdik işte, gideceğimiz yere giderdik.
Bazı sabahlar saat dokuzda başlayan mesai öncesi, annemi evinden alır, teyzeme ya da ablama bırakır işe yetişirdim. İş çıkışı alır, evine bırakır, evime geçerdim. Ne mutlu olurdu annem. Ne mutlu olurdum annemin mutluluğundan…
Gezmeyi, dışarıya çıkmayı çok seven annem belli bir yaşa geldiğinde hastalıklarından dolayı çıkamadı. Bazen çıksın, hava alsın, değişiklik olsun diye çarşı pazara birlikte giderdik. O yorulup bir yerde otursa da hava almak iyi gelirdi. Birkaç kez memleketi, hem de çok sevdiği, hep burnunda tüttüğü Antep’ine oğlum dediği eşimle gitmişlerdi. Ne çok sevinmişti o gidişlere. Birkaç kez de birlikte, deniz kenarında rahat edecekleri bir iki sevdiklerine gitmiştik. Ne mutlu olmuşlardı babamla annem, ne çok dillerindeydi gidişleri…
Hastane gidişleri, zorunlu ziyaretler… Diyeceğim o ki, annemle babamın ulaşımları benim işimdi. Hiçbir zaman bundan rahatsızlık duymadım.
Bir gün annem ve babama sizinle bir konuyu paylaşmak istiyorum dedim. Tıpkı evlilik kararımı duyurduğum gibi. Ne de olsa annem babamdı onlar, yüzümden anlarlardı o anki ruh halimi! Kararına saygı duyarız dediler!
Aramızda söz konusu olan tek maddi bağ araba idi. İkinci el, neredeyse benle yaşıt bir arabayı verip, yerine yerli bir marka sıfır araba almıştık. Araba benim üzerime olsa da, o istiyordu. Ben paylaşmayı önermiştim… Bir araba alacak birikimim bir yana, aldığım maaş geçimimizdi.
Babam,
“Bu konu ilerde başımızı ağrıtır kızım, ver gitsin.” demişti. Ben,
“Annemin tek dış bağlantısı bu araba, en azından ikinci el bir araba alabilirim.” demiştim babama.
Babam çalışma odasında masasında, annem yan koltukta, ben karşı koltukta oturmuş konuşuyorduk.
Babam, “Ver gitsin kızım. Neyse araba, sana aynısından alırız. Paran ne zaman istersen hazır” demişti. Kendileri için ayırdığı birikimi düşünmeden araba için vermişti.
“Bu araba senin, bize bir şey olduğunda ablalarının bu arabada hakkı yok, bunu bil!” demişti. İşin bu yanı hiç mi hiç aklıma gelmemişti. Belki safça gelebilir ama, benim tek istediğim; annemle, babamın ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmaktı.
Oldum da…
En kötüsü de o arabayla onları son yolculuklarına uğurlamaktı.
YENER BALTA
30 Haziran 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder