HASTA YATAĞINDA
Üç kişilik hastane odasında,
orta yatakta, kıpırdamadan, daha doğrusu kıpırdayamadan yatıyordu. Bir
başkasının yardımı olmadan değil soldan sağa dönmek, kaşınan burnunun üzerini bile
kaşıyamaz durumdaydı.
Ne acı! Bir başka kişinin bakımına
muhtaç olarak yaşamak...
Bu durumu babamın hastane
odasında ona refakat ederken günlerce sabah akşam görmüş olmak, bazen doyumsuz
insanoğlunun aç gözlülüğünde kıyaslar buluyordum kendimi. Hiçbirimizin birazdan
bu duruma düşmeyeceğinin bir garantisi yoktu bu hayatta...
Bir bardak suya uzanamamak,
yemeğini kaşıklayamamak, aynaya bakıp tıraş olamamak, üzerini örtememek, gazete
okuyamamak, tuvalete bile gidememek... Yani en ufak ihtiyacı bile bir başkası
tarafından giderilmesi, içler acısıydı. Aklı başındaydı, konuşamıyordu bile.
Sadece göz hareketleri ile çevresine bakabiliyordu.
Eşi ve oğlunun nöbetleşe
kalıp baktıklarını izledim. Oğul olarak,
eş olarak altını temizlemek ne zor bir durumdu. Pislik değil burada demek
istediğim, bir babanın evladına bu durumda muhtaç olması...
Önümüz bayramdı. Eşi bayram hazırlığı
yaptığından birkaç gün sonrasında geldiğinde yatağında küçülmüş, büzülmüş, en
son nasıl bırakılmışsa öyle kalan, hasta yatağında birden ağlarken görmüştüm.
Eşini gördüğü için ağlıyordu. O geldiği için sevinmişti. Bir şeyler demeye
çalışsa da kelimeler, boğuk anlamsız ses olarak çıkıyordu ağzından. Kadın
kocasının dili olmuştu, onu kendi dermiş gibi dinliyordu.
Oğul candı ihtiyaçlarını
gideriyor, belli aralıklarda yatakta çeviriyor, kalan zamanda odada
olmadığından baba derdini dillendiremiyordu. Birkaç kez aşağıda olan
kafeteryaya gidip babasını sıkıntılı halinden dolayı çağırdığım olmuştu.
Karısı başkaydı, o konuşamasa
da onun yerine de konuşuyor, yanında duruyor, dokunuyordu.
Çocuk candan da olsa eş başkaydı,
eş yoldaştı, eş dermandı, eş sevgiydi, eş eşin eşiydi. Boşuna eş dememişlerdi.
12 yıldır böyle demişti. MS
hastasıydı ve düzelmesi, eski sağlığına kavuşması imkansız olan eşinin durumunu
kanıksamış olarak anlatırken, solunumda zorlandığı yetmiyormuş gibi yatak
yaraları da acısına acı katmıştı.
Hani bazen ölümde çare aranır
ya, bazı durumlar için, ne bileyim!.. Aklıma bunlar geliyordu, yaşamak nefes
almaksa eğer, bu şekilde yaşamak bile ölmekten daha mı iyiydi? Bilemedim!..
YENER BALTA, 6 OCAK 2016