DOĞADA OLMAK III
Baharın ilk müjdecisi erik
ağacı... Budanmış seyrek dalları minik beyaz çiçeklerini saldı. Hava, her bahar
olduğu gibi yanılttı yine bitkileri. Onlar mı aceleciydi, bahar mı?
Kırmızı gelincikler,
Mart deyince çıktılar kara topraktan,
Yeşile bürünen irili ufaklı
bitkilerin arasından.
Kırmızısıyla kontrastı oldu
yeşilin...
Niye gelinciğe “gelincik” demişler?
Öğrendim!
Mimozalar, sarsını sevdiğim.
Hep annemi anımsatan!
Ya o beyaz papatyalar,
çocukluğumdan kalan ilk çiçeğim.
Mor akasyalar, yapraksız
dalında seyrine doyamadığım.
Kayısı ağacının pembe
çiçekleri, saf umutlar...
Kelebekler yine iş başında!
Tüm zarifliğiyle beyaz, sarı
kelebekler,
Zamana meydan okurcasına
sakin...
Ya alakargaya ne demeli.
Yaz kış demeden ayrılmadı
bizlerden.
Bahçedeki palamut ağacında
dal bırakmadılar ki konsun.
Yuvasını dağıttılar...
Ah düşüncesiz insanlar...
Öksüz kaldı yavrucak...
Yine de yılmadı, buldu sağdan
soldan palamudunu...
Her sabah yaptığım gibi bu
sabah da, ilk bahçeye “günaydın” dedim. Ağaçları, denizi, toprağı, kuşları ve
tüm beni kendine çekenleri selamladım.
Saksıda duran minik çiçek boy
atmakta, topraktaki düzgün oyuk dikkatimi çekti birden. Gülümsedim! Alakarganın
marifeti olsa gerek dedim içimden... Yine saklamış palamudunu hep yaptığı gibi.
Çok tanık oldum saklısına...
Birkaç basamak indiğimde
filizlenmiş palamudu elime aldım. Ne de şaşkınsın sen. Yoksa filizlenen
palamudu yemiyor musun? dedim. Az ötede duran Alakargaya...
Bir tohumu elimde tutmanın ayrımını
yaşadım. Yeni bir saksıya diktim, can suyunu da verdim, izleyeceğim...
Şeftali ağacının çiçeğe
durmasını heyecanla bekledim. Pıtır pıtır patladılar bir bir... Sonra bombalar ardından...
Sevinemedim. Bundan sonra her bahar şeftali çiçeği, masum canların gidişini
anımsatacak bana, içim burkulacak...
Kuşlar bırakmadı bizi. Her
sabah, her akşam ve aklıma geldikçe hemen biten yemlerini tamamladım. Alakarga,
serçe gitmedi bahçemizden... Yenileri eklendi aralarına, ibibik uğradı gitti. Kızıl Başlı Örümcek kuşunu ilk kez
fotoğrafladım. Baştankara ötüşüyle büyülüyor her an. En çok istediğim şeyi,
şeftali ağacının çıplak dalında, ardı sıra dizilmiş pembe çiçeğiyle doluyken,
Büyük Baştankara’yı hem de çok yakınından fotoğraflamak... İnanılmaz bir
güzellikte bir fotoğrafa sahip oldum. Karatavuk görünür oldu. Toprak havalansın
deyip toprağı kaldırdıkça...
Serçelerin işlenmiş toprağın
üzerindeki kum banyoları aklımı başımdan alıyor. Dişisini baştan çıkartmak için
yapmadığı şey kalmıyor. Ötüyor, uçuyor, konuyor, dönüyor, kuyruk kanadını
açıyor... Maskaralık yapıyor dişiye beğenilmek için. İzlemekten kendimi
alamıyorum.
Toprağa tohum düşmeye görsün,
hemen filizleniyor. Tabiata hasret, görmemişler gibiyim. Ne varsa ekesim
geliyor toprağa... Havucundan, mısırına... Maydanoz, nane, sarımsak, salatalık,
biber, patlıcan, kabak, domates, mısır, nohut, ay çekirdeği, patates... Hepsini
büyük bir heyecanla bekliyor, izliyor, suluyorum.
Tuttuğumuz balığın kokusuna
kapılıp geldi sokaktaki kedi... Balık bir yandan, kuşlar bir yandan baştan
çıkarttı kediciği... Toprak, Mart ayı ile şu an çekiyor insanı. Deniz baş tacım,
her zaman caydırıyor beni...
YENER BALTA,
10 NİSAN 2016