🎈🎈🎈🎈🎈
BONİ
Boni, çocukluğumdaki ilk oyuncak köpeğim. Kirli beyaz tüyleri peluş
kumaştan, fosforlu yeşil yuvarlak gözleri plastikten, kırmızı üçgen burnu ve
dili deriden... Mini minnacık bir köpecik... Ben uyurken yatağımın baş ucunda beni bekleyen...
Odamız, dört kızın odası, yatak odamız, yemek odamız, misafir odamız...
Tek odamız!.. Üç somyanın duvar dibine kurulu gündüzleri oturduğumuz, geceleri
yatağımız olan, bir tek koltuğun olduğu oda... Yemek yiyeceğimizde açılır
kapanır masa ile yemek odasına dönüştürdüğümüz.
Her sabah benim yattığım yatağın kenarına kurulan masada kahvaltı yapılırdı. Annem, henüz uyanmamış olduğum yatağımın ayak ucuna oturur, babam da başucumda duran koltuğa oturarak kahvaltıya başlarlardı. Sabahları uyanmam bu kahvaltı ortamında gerçekleşir, uyandığımda odadan geçtim, yatağımda gün başlamış olurdu. Sıcacık yatağın içinden çıkıp, sobalı evin ısısını vermediği tarafa gidip el yüz yıkamak ne büyük eziyetti benim için...
Yorganın altından sıyrılıp oturmamla kahvaltıya katılmış olurdum. Henüz uyku mahmurluğunu üzerimden atamamış, sabaha başlayamazken babam sağında solunda Boni'yi ararmış gibi yapar, eline alır, "Sen yüzünü yıkamazsan Boni de seni yalar" deyip yüzüme sürter, yalama taklidi yapardı.
Babam bunu yapınca yüzümü saklar, utanır, şımarır, nazlanırdım. Bazı sabahlar güne böyle başlardım. Sabahları yüzün yıkanmasını babam bana bu şekilde öğretti. Zorlama yoktu, emir yoktu, ceza yoktu, oyunla öğretmeyi seçmişti.
Ben biraz büyüyünce benden sonra çocuk olan kuzenlerime çok sevdiğim Boni'yi vererek paylaşmayı da bu şekilde öğrenecektim.
Yıllar geçmiş, oyuncaklar eskimiş, teknoloji gelişmiş, Boni bana çocukluk anım olarak kuzenlerimden geri dönmüştü. O anda hissettiğim duygu bambaşkaydı! Çocukluğundan kalan bir anı, bir hatıra, bir oyuncak...
Yılların kiri pisi üstünden gitsin diye yıkamak için çamaşır makinesine atmıştım. Makinenin küçük camı saman çöpleriyle kaplanmıştı. Boni yıllara dayanamamış, çürümüş, içi saman çöpleriyle doldurulduğundan her şeye bulaşmıştı. Boni, derisi yüzülmüş hayvan postu gibi dümdüzdü. Boni'den kalan parçayı tatlı bir tebessümle çöpe atmıştım. Çocukluk hatıram artık yazıyla hayat bulmuştu.
Yener Balta, 11 MART 2015
Her sabah benim yattığım yatağın kenarına kurulan masada kahvaltı yapılırdı. Annem, henüz uyanmamış olduğum yatağımın ayak ucuna oturur, babam da başucumda duran koltuğa oturarak kahvaltıya başlarlardı. Sabahları uyanmam bu kahvaltı ortamında gerçekleşir, uyandığımda odadan geçtim, yatağımda gün başlamış olurdu. Sıcacık yatağın içinden çıkıp, sobalı evin ısısını vermediği tarafa gidip el yüz yıkamak ne büyük eziyetti benim için...
Yorganın altından sıyrılıp oturmamla kahvaltıya katılmış olurdum. Henüz uyku mahmurluğunu üzerimden atamamış, sabaha başlayamazken babam sağında solunda Boni'yi ararmış gibi yapar, eline alır, "Sen yüzünü yıkamazsan Boni de seni yalar" deyip yüzüme sürter, yalama taklidi yapardı.
Babam bunu yapınca yüzümü saklar, utanır, şımarır, nazlanırdım. Bazı sabahlar güne böyle başlardım. Sabahları yüzün yıkanmasını babam bana bu şekilde öğretti. Zorlama yoktu, emir yoktu, ceza yoktu, oyunla öğretmeyi seçmişti.
Ben biraz büyüyünce benden sonra çocuk olan kuzenlerime çok sevdiğim Boni'yi vererek paylaşmayı da bu şekilde öğrenecektim.
Yıllar geçmiş, oyuncaklar eskimiş, teknoloji gelişmiş, Boni bana çocukluk anım olarak kuzenlerimden geri dönmüştü. O anda hissettiğim duygu bambaşkaydı! Çocukluğundan kalan bir anı, bir hatıra, bir oyuncak...
Yılların kiri pisi üstünden gitsin diye yıkamak için çamaşır makinesine atmıştım. Makinenin küçük camı saman çöpleriyle kaplanmıştı. Boni yıllara dayanamamış, çürümüş, içi saman çöpleriyle doldurulduğundan her şeye bulaşmıştı. Boni, derisi yüzülmüş hayvan postu gibi dümdüzdü. Boni'den kalan parçayı tatlı bir tebessümle çöpe atmıştım. Çocukluk hatıram artık yazıyla hayat bulmuştu.
Yener Balta, 11 MART 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder