🎈🎈🎈🎈🎈
KAPLUMBAĞACIK
Geçen
yıldı. Ailece yaz tatiline gidiyorduk. Arabada giderken en çok sevdiğim şey
elektrik direklerini saymaktı. Bir, iki, üç… Hep karışır, sonu gelmezdi. Birden
yolun kenarında topa benzer kahverengi bir şey görmüştüm.
“Bir
kaplumbağa!” diye bağırmıştım, heyecanla…
“Evet,
doğru,” demişti babam.
“Ya,
birden yola çıkarsa!” diye kaygılanmıştım.
“Evet,
kafası yola dönüktü kızım.” demişti annem.
“Ya
arabalar üzerinden geçerse?” diye heyecanlanmıştım. Çok korkmuştum o an… Babam
arabayı yavaşlatmıştı bile. Yolun sağında durdu.
“Gel
bakalım kızım. Küçük kaplumbağayı yolun karşısına biz geçirelim. Böylelikle onu
ezilmekten kurtarmış oluruz.” demişti babam.
“Yaşasın…”
diye bağırmıştım.
Heyecanla
arabadan indik. Babamın elinden tuttum. Kaplumbağaya doğru hızlı adımlarla
yürüdük.
“Annem
arkamızdan, dikkatli olun!” diye seslenmişti. Arkama baktığımda annem bize
gülümsüyordu.
Kaplumbağanın
yanına geldik. Üzeri dikdörtgen çizgilerle doluydu. Kendi aralarında bir
simetri oluşturmuştu. Askerlerin kullandığı miğfere benzetmiştim. Bizi fark
edince kafasını, ayaklarını ve kuyruğunu hızlıca kabuğundan içeri çekmişti.
“Neden
kafasını, ayaklarını ve kuyruğunu kabuğunun içine çekti baba?” diye sormuştum.
“Dışarıdan
gelecek olan tehlikelere karşı kendini savunmak için...”
“Peki
kaplumbağanın gövdesi?”
“Kabuğu
bir taş kadar serttir kızım, kabuğu onun kalkanıdır bir bakıma...”
“Sen
tutmak ister misin?” diye sormuştu babam.
Heyecanlanmıştım.
Kabuğuna dokundum. Sertti. Üzerindeki çizgiler tırtık tırtıktı. İki elimle
dikkatlice tuttum. İleriye doğru uzattım. Kafası, ayakları ve kuyruğu yokken çok
komik görünüyordu. Gülümsemiştik o haline.
Babamla
karşıdan karşıya geçerken önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa baktık.
Kaplumbağacık önde, hızlıca geçtik yolun karşısına. Yavaşça yere bıraktım.
Yolun yan tarafı yeşilliklerle doluydu. Yol biraz yukarıda kalmıştı. Uzun ince,
bir su yolu vardı. Uçsuz bucaksız yeşil alan ayçiçek tarlasıydı. Tüm çiçekler
sanki bize gülümsüyordu. Nasıl da uzundu gövdeleri. Ne kadar da büyüktü
çiçekleri. Sapsarıydı renkleri… Aralara birkaç saman adam dikmişlerdi. Sanırım
kuşlar ayçiçeklerin çekirdeklerini yemesin diyeydi. Kuşları korkutmak içindi. Ceketin
ve gömleğin kollarından, pantolonun bacaklarından sopalar geçirmiş, içlerini
samanla doldurmuşlardı. Bir de şapka vardı yuvarlak hasır yüzünün üzerinde.
Sanki bizi gözetliyordu saman adam…
Kaplumbağa
suya mı gidiyordu? Yuvası mı oradaydı? Anlayamadık! Babamla birbirimize; oldu
bu iş dercesine gülümsedik…
Geriye
baktığımızda kaplumbağa kafasını kabuğundan uzatmıştı. Suyun üzerinde art arda
halkalar, iç içe genişleyerek dağılıyordu. Kaplumbağa susamıştı anlaşılan.
21
TEMMUZ 2018,
YENER
BALTA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder