28 Aralık 2019 Cumartesi

KAPLUMBAĞACIK


🎈🎈🎈🎈🎈
KAPLUMBAĞACIK

Geçen yıldı. Ailece yaz tatiline gidiyorduk. Arabada giderken en çok sevdiğim şey elektrik direklerini saymaktı. Bir, iki, üç… Hep karışır, sonu gelmezdi. Birden yolun kenarında topa benzer kahverengi bir şey görmüştüm.
“Bir kaplumbağa!” diye bağırmıştım, heyecanla…
“Evet, doğru,” demişti babam.
“Ya, birden yola çıkarsa!” diye kaygılanmıştım.
“Evet, kafası yola dönüktü kızım.” demişti annem.
“Ya arabalar üzerinden geçerse?” diye heyecanlanmıştım. Çok korkmuştum o an… Babam arabayı yavaşlatmıştı bile. Yolun sağında durdu.
“Gel bakalım kızım. Küçük kaplumbağayı yolun karşısına biz geçirelim. Böylelikle onu ezilmekten kurtarmış oluruz.” demişti babam. 
“Yaşasın…” diye bağırmıştım.
Heyecanla arabadan indik. Babamın elinden tuttum. Kaplumbağaya doğru hızlı adımlarla yürüdük.
“Annem arkamızdan, dikkatli olun!” diye seslenmişti. Arkama baktığımda annem bize gülümsüyordu.
Kaplumbağanın yanına geldik. Üzeri dikdörtgen çizgilerle doluydu. Kendi aralarında bir simetri oluşturmuştu. Askerlerin kullandığı miğfere benzetmiştim. Bizi fark edince kafasını, ayaklarını ve kuyruğunu hızlıca kabuğundan içeri çekmişti.
“Neden kafasını, ayaklarını ve kuyruğunu kabuğunun içine çekti baba?” diye sormuştum.
“Dışarıdan gelecek olan tehlikelere karşı kendini savunmak için...”
“Peki kaplumbağanın gövdesi?”
“Kabuğu bir taş kadar serttir kızım, kabuğu onun kalkanıdır bir bakıma...”

“Sen tutmak ister misin?” diye sormuştu babam.
Heyecanlanmıştım. Kabuğuna dokundum. Sertti. Üzerindeki çizgiler tırtık tırtıktı. İki elimle dikkatlice tuttum. İleriye doğru uzattım. Kafası, ayakları ve kuyruğu yokken çok komik görünüyordu. Gülümsemiştik o haline.

Babamla karşıdan karşıya geçerken önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa baktık. Kaplumbağacık önde, hızlıca geçtik yolun karşısına. Yavaşça yere bıraktım. Yolun yan tarafı yeşilliklerle doluydu. Yol biraz yukarıda kalmıştı. Uzun ince, bir su yolu vardı. Uçsuz bucaksız yeşil alan ayçiçek tarlasıydı. Tüm çiçekler sanki bize gülümsüyordu. Nasıl da uzundu gövdeleri. Ne kadar da büyüktü çiçekleri. Sapsarıydı renkleri… Aralara birkaç saman adam dikmişlerdi. Sanırım kuşlar ayçiçeklerin çekirdeklerini yemesin diyeydi. Kuşları korkutmak içindi. Ceketin ve gömleğin kollarından, pantolonun bacaklarından sopalar geçirmiş, içlerini samanla doldurmuşlardı. Bir de şapka vardı yuvarlak hasır yüzünün üzerinde. Sanki bizi gözetliyordu saman adam…

Kaplumbağa suya mı gidiyordu? Yuvası mı oradaydı? Anlayamadık! Babamla birbirimize; oldu bu iş dercesine gülümsedik…

Geriye baktığımızda kaplumbağa kafasını kabuğundan uzatmıştı. Suyun üzerinde art arda halkalar, iç içe genişleyerek dağılıyordu. Kaplumbağa susamıştı anlaşılan.

21 TEMMUZ 2018,
YENER BALTA

Hiç yorum yok: