HİSSETMEK
Bu sabah aynaya baktığımda ne gördüm? Yaş aldığımı! Evet
evet tüm gerçekliğiyle yaş aldığımı... (Yaşlandım yazmak bile garip geliyor şu an.) Yüzümdeki
kırışıklıkların gün geçtikçe fark edilir olduğunu. İki kaşımın arasındaki iki
çukur çizginin derinleştiğini. Hatta kaşlarımı çatmasam da çatıkmış gibi
durduğunu.
Yüzüme avuç dolusu soğuk suyu çarptığımda bir anda her şeyin
değişeceğini sanmak!.. Yok yok öyle bir beklentim. Yatakta kalan aklımın, günün
ilk dakikalarında bir avuç suyla aydırmak istediğim.
Aynaya baktığımda görmek istersem detayları, detaylarda
kayboluyorum. Bu bedende bunca yıl yaşarken ruhumun hala hissettiği gençliği
yaşamak en iyisi. Aynaya bakmazsam eğer, çok da haraketli olmazsam, bir de
içinde kaybolduğum bir uğraşım varsa eğer, ben hiç bulunduğum yaşta değilim.
Yoğun bir günün ardından uyumak, bir ödül insana. Yorulmazsa
nasıl uyur ki insan? Uykusuzluk ne zordur bilirim. Bir kitap bile uyku
getirmez. Zaten kitaba girilmez.
Huzurla yatağa girmek de bir ayrıcalık. Her şeyden arınmış
bir zihin. Aklımızı kurcalayan, bizi bazen kaygılandıran, çıkmaza sokan,
ikilemde bırakan... Kontrolsüz zihin. Kurnaz tilki! Ona kulak verdin mi olumsuzluklar,
yanlışlar, saçma düşüncelerle yapılan küçüklü büyüklü hatalar. Sürükler peşi sıra
bizi. İşte tam da bu sırda ne aklıma hakim etmek isterim, ne de yatağa beraberimde
almak o kurnaz tilkinin ürettiklerini.
Kabullenmek lazım bu varılan yaşı. Yaşa göre giyinip, yaşa
göre davranmayı bilmek lazım. Saçındaki akları gizlemek niye? Yüzündeki gerçeği
renklerin ardına... Belki tatlı bir tebessümle bakmak karşındakine en güzeli...
Kaygıyı yansıtır gözler, mutluluk gözlerle dudaktadır ilkin,
sonra yüzüne, bedene yayılır. Korku, göz bebeklerinde büyür büyür... Huzursuzluk
yerinde durdurmaz, neşe belki bir kahkahada patlar, mutluyken içi içine sığmaz
insanın...
İşte hangi duygu olursa olsun bu yaşta dizginleyebiliyor
insan, neşesini, coşkusunu, mutluluğunu, acısını, kederini, hüznünü... Ya da
doya doya yaşayabiliyor.
3 Nisan 2018
YENER BALTA