2 Ekim 2007 Salı

ÇALI ÇIRPIDA BİR YUMURTA BİR DE BAKTIK Kİ YOK ORTADA

ÇALI ÇIRPIDA BİR YUMURTA BİR DE BAKTIK Kİ YOK ORTADA

"Alma o yumurtayı ordan, lütfen anne. 'Yumurtayı yuvasından alanın yuvası dağılır' diyen sen değil miydin? Lütfen anne söz ver bana, ben gidince de alma olur mu?" desem de o an için engellemiş oluyorum
annemi.

Ama anlamamış; yine almış yuvasından yumurtayı, her bahar olduğu gibi. "Her bahar kiraya mı vereceğim onlara ben balkonu mu?" diyor kızarak annem. Birkaç gün çıkmasa balkonuna; pislikleri, çok konan gübrenin bitkiye zarar vermesi gibi zarar veriyor balkona ve de tüm çevreye, kokusuyla, pireleriyle, görüntüleriyle...

Daha önce birkaç yumurtayı almamıştı; yumurtadan çıkarak büyümelerine izin vermişti… "Kaç kuş büyüttük yeter diyor" haklı olarak. Bütün yaz çıkmamış neredeyse evden dışarı hiç. "Yaşlandık diyor artık, dışarıyla tek bağlantım balkonum."

Yaş ilerlediği için zorunlu haller dışında çıkmıyor pek dışarı. Sıkılıyor koca evde yalnız. Her bahar olduğu gibi hava almak balkona çıkıp hava alamıyor, sıcak havalarda balkona çıkamıyor…

Kendisi de analık duygusunu çok iyi biliyor, dört çocuk büyütmüş kolay mı? Bir de torunları ekledin mi buna sayısı yok yuvadan uçup giden yavrularının, kendi yuvalarını kurmak için...

Ana yüreği dayanmıyor, geliyor ana kuş, bakınıyor çalı çırpısına. Uçup uçup giderek, sonra geri dönerek, tek tek her dalını taşıyıp, derleyip çattığı çalı çırpı yuvasını göremiyor. O küçük beyaz yumurtasını ısıtarak süresi gelince çıkaracaktı kabuğundan.

Kırılmış yumurtadan çıkan sapsarı ince tüylerin arasından görünen pembe derisini gizlemeye çalışacak tüm gövdesiyle yavrusunun, daha bir kabartarak kendisini, ana sıcaklığıyla. Gidecek, yine ucup gelecek, yavrusunun kursağına bırakacağı yemini arayıp bularak.

Nice çözümler arıyor annem, ip geriyor balık ağı misali, gazete kağıtları düğümlüyor iplerin üzerinden. Korkuluk dikmeyi düşünüyor bir ara. "Çocuk kıyafetlerinin içini doldurup, bir de baş yaparım" diyor. "Hasır şapkanı da geçirdim mi tepesine bak bakalım gelecekler mi bir daha" diyor. Sonra kendi söylediğini kendisi çürütüyor, "bu kuşlara bir haller olmuş, bizi bile dinlemiyorlar ki, biz varken bile geliyorlar yüzsüzce balkona" diyor. Hala şivesini değiştiremediği Gaziantep diliyle. "Bunların alayı hırsız ne koysam yiyorlar" diyordu. Tüm ailenin her bayramda bir arada olacağı, bayram arifesinde koli ile aldığı
yumurtaları yer olmadığından balkona koyduğu gazete kağıdı ile paketlenmiş paketi parçalayıp, gagaları ile kırıp yedikleri kaç
yumurtayı heba etmişti o kuşlar. Bayram ikramı diye tek tek özenle sardığı yaprak sarmalarının üzerindeki streci parçalayıp yemişlerdi hep. Memleketten getirttiği nice ceviz ve fıstığını saçalamışlardı kurusun diye serdiği balkonuna.

Apartmanın en üst katında olan dairelerinin yatak odasını havalandırmak için açtığı penceresinden içeri girmişti güvercin bir
keresinde. Annem bir yandan, babam bir yandan pencereden dışarı çıkması için kovalasalar da güvercini, can havliyle çıkmaya çalıştığı odadan kanadını zedelemiş olmalıydı ki bir türlü havalanamıyordu. Annem ve babam hayvanı ürkütmemek için bir gün süreyle pencere açık, odanın kapısı kapalı tutarak güvercin çıkar elbet diye beklemişlerdi. Sonunda yıllardır oturdukları evin kuş sorununa balkon ve pencerelerinin kapatılması ile çözümü bulmuşlardı. Balkonun çevresini
son zamanlara da pek rağbet gören camla kaplatıp, pencerelere de tel taktırarak kendilerini meşgul eden kuş konusunu da kıt kanaat geçindikleri emekli aylıklarının bir kısmını kuşlar için ayırarak kapatmışlardı.

Benden...
3 KASIM 2006

Hiç yorum yok: