AYRILMAYI BİLMEK
Kadın erkek ilişkisinin en önemli yanlarından birisi de “ayrılmayı bilmek” olmalı.
Nasıl geldiğini anlayamadığımız, bir an da bütün kalbimizi saran sevgi çemberi, sadece sevilen kişiye odaklanmış bir düşünce, tüm yaşantımız yaşadığımız aşk üzerine kurulmuşken. Sevginin ne kadar süreceği henüz bilinmezken, karşılıklı yaşanan aşkın bir süresi var ki o güzelim bir saniyelik ayrılıklara katlanılmazken, bir anda herşey tam tersine dönebiliyor ki, katlanılmaz anlar yerini alıyor. Her ne kadar herkes başlayan bir birlikteliğin bir ömür boyu devam etmesini dilesede.
Birlikteliğin bitmesinin en önemli yanı bu olsa gerek. Belki de kişiliklerimizin en belirgin özelliği burada ortaya çıkmakta. Hani eskiler bir insanı tanımak istiyorsan eğer; ya bir yolculukta, ya bir yemekte, ya da içki masasında anlarsın derler. Sanırım bu tanımlamalara ayrılığı da eklememiz yanlış bir karar olmaz. İnsanlar kişiliklerini saklayamadıkları, gizlenmiş bencilliklerini, yapmacık kibarlıklarını burada daha bir ele verirler. En objektif gözlemdir bu. Kadın olsun, erkek olsun bir insanın niteliklerini, yetişme biçimini, davranışlarını, yapısını, olgunluk derecesini anlamak istiyorsak, onun “ayrılırken nasıl davrandığını” görmek yeterlidir.
Bitme noktasına gelmiş bir arkadaşlık, heyecanı ucup gitimiş bir aşk, tükenmiş bir evlilik “ayrılık” aşamasına gelince kişilerin nasıl davrandığı önem kazanır.
Topluma karşı verilecek bir hesap yoktur ortada. En önemli hesaplaşma kendimizledir. Kendimizi haklı çıkarmaya çalışmadan, kendimizi aldatmadan, kendimizi yanıltmadan, dürüstçe hesaplaşabilmek. Bunu birey olarak yapabilmek için kendi kimliğimizi bulmuş olmak, kadın-erkek ilişkisini çıkar ilişkisine oturtmadan, kendi kararlarımızı verebilmek, daha da önemlisi bu kararları taşıyabilmek. Belki başka şeyler de var ama en önemlisi kendimizle hesaplaşmak böyle zamanlarda önem kazanıyor.
Yapılması ya da dikkat edilmesi gereken diğer şey de karşımızdaki ayrılmayı düşündüğümüz kişidir. Biten yanları ona fatura etmeden, biten ilişkinin yıpranışını ille de o insanda aramadan.
Yaşanmış ortak güzellikleri çamura bulamadan ayrılmayı başarabilmek, belki de insan hayatının en önemli davranışlarından biri olsa gerek.
Ayrılmakta olan kişilerin “kendilerine ve birbirlerine” vermeleri gereken hesaptan başka borçları yoktur. Hele topluma verecekleri hesapları hiç yoktur. Bunu bilmemek, insan ilişkileri için umut kırıcı. “Doğru ayrılmayı bilmemek” sevgiyi bilmemek, değeri bilmemek, insanı bilmemek belki de.
Oysa toplumumuzda yaşanan “ayrılık olgusu” bu değerlendirmeden çok uzak. İnsanımız önce “topluma hesap vermek”le yükümlü olduğunu sanıyor. Belki de böyle öğrenmiş, böyle görmüş, böyle yapmakla birşeylere tutunmaya çalışıyor.
Erdal Atabek, Kırmızı Işıkta Yürümek, Altın Kitaplar, Sayfa 173
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder