1 Ekim 2007 Pazartesi

ŞU AN YETER BANA!..

ŞU AN YETER BANA!..

Yalnızlığın ne olduğunu bilmezdim çocukluğumdan bir yıl öncesine kadar. Bir geceyi bile tek başıma geçirmemişken bir anda sessizliğin ve yalnızlığın içinde buludum kendimi.

Buna da alışıyor insan. Ne kadar çekilmez olsada, ne kadar içimi acıtsada... Sanki küçük bir çocuğun nerede olursa olsun, hele o uzun karanlık gecelerde yanından hiç ayırmadığı, aradığı ana sıcaklığını onda yakaladığı sevimli oyuncağında hisseder gibi. O sıcaklığı arıyorum!

Bunca insanın iç içe yaşadığı bu karmaşada, bir o kadar da içinde hissettiği yalnızlığın, kişinin kendini soyutlayıp çevresine ördüğü duvardan daha bir farklı. Herkes yaşamalı, zamanı ne olursa olsun. Bir daha biriyle paylaşamayacağı bir hayat hayal etmeli kafasında.

Yapayalnız!

Koca bir günün bitiminde kapısını çalıpta o evi ve paylaştığı yaşamı, tek vücut olduğu geceleri artık yalnız geçireceğini düşünerek... Kaç insan başarabilir bunu? O kadar kolay gibi görünsede, bir delikanlının en çılğın çağında ailesi ile paylaştığı o dört duvarın bir geceliğine hükmünü sürmesindeki yalnızlığın verdiği tatlardan değil.

Çevremdeki tüm arkadaşlarımı, en yakın olan ailemi, dünya tatlısı köpeğimi bile uzaklaştırmışken yaşantımdan, bu kadar yalınlaşmanın, çevremden kendimi soyutlamanın bir yere kadar olduğunu yeni yeni kavramış olmalıyım ki, benim için olmazsa olmazları bir yana ayırıp, kalanları kırmadan incitmeden hatta ve hatta bilmeden ayıklıyorum teker teker.

Yalnızlık ve tek başınalığın ayrı ayrı kavramlar olduğunu kavradığım şu sıralar, çevremden bu kadar soyutlanmışken olması gerekene doğru yönelmemin daha da üstün bir durum olduğunu kavrıyorum. Kendime yeterek, birey olmanın tadına vararak. Kaptırmış olsaydım eğer yalnızlığın çıkmazına kendimi, çözemeseydim eğer dünü ve yarını, şu anın tadına varamazdım oysa ki. Bir beklentim yok şu andan, nefes alabiliyorum ya hissederek, yaşanılan güzel anlar bile acıya dönüşüyorsa hatırlandıkça, geçmişin bende iz bırakan açı hatıralarını atabiliyorum ya kafamdan, yarının bana neler getireceğini düşünmediğim anda kendimi iyi hissediyorum ya; şu an yeter bana!..

Sahip olduğum aklı kulanabilyorsam eğer, ne mutlu bana. Kendi gözümde herkesin bir değeri varsa, herkes önemli ise gözümde. Çıkar gözetmeksizin eşit davranabilyorsam çevremdekilere, zarar vereceğini hissettiysem eğer karşımdakinin, kabuğuma çekilmeden “merhaba”mı esirgemiyorsam ondan, bu yeter bana.

Yaşadığım sürece en değerli varlığım olan “Ben”in farkındayım ya şu an. Ne satın alabilirim, ne de harcayabilirim kolay kazanılan paralar gibi. Azar azar, bozmadan bana biçilen sürede tadına vararak. Ne çok kullanıyoruz sonsuz enerji yüklü çocukluğumuzda bu bedeni ve takip eden gençlik yıllarında.

“Ne zaman canım isterse o zaman yaparım”lı önemsenmeyen sorumlulukların yerini gerçekten üstlenmesi gereken sorumluluklar aldığında, bunca zorlukların bir anda karşımıza mı çıkması zor olan. Yaşamın ve onun getirdiği yaşların mı yükü bu omuzlarda tek tek sırası ile taşınan taşınması gerekenler... Sabırla, geri gelmeyecek bir anın zaman dendiği bu süreyi doğru kullanarak...

Daha ne olabir ki kendi bedeninin, kendi aklının sorumluluğunu üstlenmenin, kalan yaşamında tüm özgürlüğü ile ele geçirerek, sorumlu olabilmek kendinden.

Benden...
23 NİSAN 2006

Hiç yorum yok: